MÜKELLEF HAKLARI

VERGİ DAİRESİ ÇALIŞANLARINCA YAPILAN KÜÇÜK MİKTARLI ÖDEMELER TAHSİL ZAMANAŞIMI SÜRESİNİ KESER Mİ?

 

Dr. Hasan AYKIN

1.Giriş

Genel olarak zamanaşımı, kanun tarafından tayin edilen sürelerin geçmesi ve şartların gerçekleşmesi ile fiili bir durumun kanuni duruma çevrilerek devlet tarafından korunmasıdır. Kanunda yazılı sürelerin geçmesi ve şartların gerçekleşmesi neticesinde bir hak kazanma haline kazandırıcı zamanaşımı, bir külfetten kurtulma haline ise kaybettirici veya düşürücü zamanaşımı söz konusu olmaktadır.[1]

Vergi hukukunda tarh, tahsil ve düzeltme zamanaşımı olmak üzere üç tür zamanaşımı söz konusudur. Tarh ve düzeltme zamanaşımı ile ilgili hükümler 213 sayılı Vergi Usul Kanununda[2], Tahsil zamanaşımı ile ilgili hükümler ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda[3] düzenlenmiştir.

Vergi hukukunda zamanaşımı, vergi idaresinin vergi alacağını tahakkuk ettirme ve tahsil edebilme yetkisini kaldıran bir nedendir. Vergi hukukundaki zamanaşımı süreleri etkileri yönünden hak düşürücü[4] sürelere çok yakındır. Bunun nedeni, vergi hukukunun bir kamu hukuku kolu oluşudur.[5]

Zamanaşımı uygulamasının, gerek mükellefler gerekse idare açısından bazı yararları tarafları bulunmaktadır.[6] Vergi hukukunda yer alan tarh ve tahsil zamanaşımı, kamu yararı düşüncesiyle kabul edilen ve vergi idaresini borçlarını takip etme konusunda dikkatli olmaya yönelterek disipline de eden ve bu anlamda vergi idaresinin etkinliğini artıran bir hukuki müessesedir.[7]

Çalışmada, tahsil zamanaşımını kesmek amacıyla vergi idaresi çalışanlarının borçlunun haberi ve/veya rızası olmaksızın yaptıkları küçük miktarlı ödemelerin hukuki niteliği, bu konudaki yargı kararları ışığında değerlendirilmektedir.

  1. Amme Borçlusunun Haberi ve/veya Rızası Olmaksızın Vergi Dairesi Çalışanlarınca veya Diğer Üçüncü Kişilerce Yapılan (Küçük Miktarlı) Ödemelerin Tahsil Zamanaşımını Kesip Kesmeyeceği

6183 sayılı Kanunun 102 nci maddesi uyarınca amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğramaktadır. Zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra ancak mükellefin rızaen yapacağı ödemelerin kabul edilmesi mümkündür.

Mezkur Kanunun 103 üncü maddesinde tahsil zamanaşımının kesilmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Madde uyarınca, tahsil zamanaşımının kesilmesi sonucunu doğuran bir olayın gerçekleşmesi durumunda zamanaşımı, kesilmenin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren yeniden işlemeye başlamaktadır. Anılan maddede, tahsil zamanaşımını kesen haller bentler halinde tadat edilmiş olup “ödeme” tahsil zamanaşımını kesen haller arasında ilk sırada sayılmıştır.

Uygulamada, idare çalışanlarının iş yoğunluğu ve diğer nedenlerle bazı amme alacaklarını zamanında takip etmede gecikme göstermeleri, vergi dairelerinde yapılan genel alacak taramaları neticesinde zamanaşımına uğramasına çok kısa bir süre kalmış bulunan amme alacakları için amme borçlusunun haberi ve/veya rızası olmaksızın küçük meblağlı ödemeler yapmak suretiyle tahsil zamanaşımını kesme çabası içine girmeleri söz konusu olabilmektedir. Böyle bir çaba ile vergi dairesi çalışanları çoğu kez, amme alacağının zamanaşımı nedeniyle tahsil edilemez hale gelmesinden dolayı kendilerine yüklenebilecek mali ve diğer sorumluluklardan kurtulmayı amaçlamaktadırlar.

Mükellefin rızası dışında yapılan genellikle çok küçük meblağlı bir ödeme ile zamanaşımı süresini kesmeye yönelik bu uygulamanın hukuki niteliği nedir? Amme borçlusunun rızası dışında yapılan bu tür ödemeler tahsil zamanaşımı süresini gerçekten keser mi?

6183 sayılı Kanunun 103 üncü maddesinde tahsil zamanaşımını kesen haller arasında birinci sırada “ödeme”ye yer verilmiş, ancak ödemenin amme borçlusu tarafından bizzat veya rızası ile yapılması gibi bir ilave unsura veya şarta değinilmemiştir. Konuya bu yönü ile bakıldığında, ödemenin kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın, herhangi bir ödeme yapılması durumunda tahsil zamanaşımı süresinin kesildiğinden bahsetmek mümkündür. Ancak böyle bir yaklaşım, amme alacağının takip ve tahsili için zamanında gerekli işlem ve eylemlerde bulunmayan veya iş yoğunluğu gibi nedenlerle bulunamayan çalışanların, sorumluluktan kurtulmak için Kanunda öngörülmemiş, hukuk sistemi tarafından da kabul edilemeyecek yan yollara sapmalarına göz yumulması anlamına gelecektir. Böyle bir göz yumma, hukuk devletine ve idarenin dürüstlüğüne olan inancı zedeleyecektir. Bu nedenle zamanaşımını kesme amacına yönelik çalışanlar tarafından yapılan küçük meblağlı ödemelerin zamanaşımı süresini kesmemesi gerektiği düşünülmektedir. Nitekim Danıştay Dördüncü Dairesinin normalde tahsil zamanaşımına uğraması gereken bir alacağın şirketin yaptığı iddia edilen küçük meblağlı ödeme ile kesildiğini kabul etmeyerek aşağıdaki şekilde verdiği Karar[8] görüşümüzü desteklemektedir:

“Mahkemece, şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin 30.11.2000 tarihinde ilanen tebliğ edildiği, zamanaşımı süresinin 31.12.2005 tarihinde sona erdiği, şirket tarafından yapıldığı ileri sürülen cuz’i miktardaki ödemelerin şirket tarafından zamanaşımını kesecek olmasına rağmen, kendi aleyhine sonuç doğuracak şekilde yapılması hayatın olağan akışına aykırı olduğundan zamanaşımının kesildiğinden söz edilemeyeceği[9], şirket adına düzenlenen ödeme emirleri, amme alacağı zamanaşımına uğradıktan sonra 20.11.2006 tarihinde ilanen tebliğ edildiğinden, zamanaşımına uğrayan vergi borcu için davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu ödeme emrinin iptaline karar verilmiş ise de, dava konusu ödeme emri içeriğinde yer alan vergi borcuna ilişkin ihbarnameler 15.11.2000 ve 30.11.2000 tarihlerinde ilan edilmiş olup, 213 sayılı Kanunun 106 ncı maddesi uyarınca bu tarihlerden bir ay sonra tebliğ edilmiş sayılması nedeniyle, vadesi 2001 yılı Ocak ayında dolan amme alacağı için zamanaşımı süresi de 31.12.2006 tarihi itibarıyla sona ermektedir.

3.Sonuç

Tahsil zamanaşımı kesmek amacına yönelik vergi dairesi çalışanları veya mükellefin rızası dışında üçüncü kişiler tarafından yapılan küçük miktarlı ödemeler tahsil zamanaşımı süresini kesmeyeceği değerlendirilmektedir. Nitekim yukarıda yer verdiğimiz yargı kararında da bu yönde hüküm tesis edilmiştir.

Tarh ve tahsil zamanaşımı müessesesi, kamu düzeni ile ilgilidir. Bir yönü ile mükellef ve amme borçlusu açısından bir hak niteliğinde iken, diğer yönü ile vergi idaresini verginin tarh ve tahsili konusunda üzerine düşen görevleri belli zaman dilimi içinde yapması yönünde disipline eden bir kurumdur. Bu açıdan zamanaşımı kurumunun amacı dışında kullanımı anlamına gelecek türden davranışların önüne geçilmesi yönünde önlemler geliştirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir.

 

SONNOTLAR:

[1] Mehmet Arslan, Vergi Hukukunda Zamanaşımı, Yaklaşım Yayınları, Ankara 2007, s. 25-26

[2] 10-12.01.1961 tarih ve 10703 – 10705 sayılı Resmi Gazetelerde yayımlanmıştır.

[3] 28.07.1953 tarih ve 8469 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

[4] Zamanaşımı veya hak düşürücü sürelerin her ikisi de hakkı etkiler. Zamanaşımı olarak öngörülen sürenin dolması, hakkı ortadan kaldırmaz; fakat korunması için kullanılan dava açabilme imkânını ortadan kaldırır. Böylece hak, hukuken korunabilir olma niteliğini kaybeder. Buna karşılık hak düşürücü sürenin dolmuş olması, hem dava hakkını, hem de hakkın kendisini ortadan kaldırır. Şeref Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Genel Kavramları, Üçüncü Baskı, S Yayını, 1973, s. 142.

[5] Mualla Öncel, Ahmet Kumrulu, Nami Çağan, Vergi Hukuku, 15. Bası, Turhan Kitabevi, 2008, Ankara, s. 114.

[6] Dikmen, Orhan, Maliye Dersleri – Giriş, Genel Vergi Teorisi, 4. Baskı, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1973.

[7] Anayasa Mahkemesinin 15.10.2009 tarih; ESAS:2006/124 KARAR:2009/146 no.lu kararı. 08.01.2010 tarih ve  27456 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

[8] Danıştay Dördüncü Daire, 16.03.2011 gün E:2009/6087, K:2011/1117 sayılı Karar.

[9] Metin vurgu amacıyla tarafımızdan koyu olarak yazılmıştır.

3 replies »

Yazımıza ilişkin görüş, eleştiri ve katkılarınızı lütfen bize bildiriniz.