TEŞVİKLER

NEDEN TEŞVİK VERİLİR? TEŞVİKLERİN EKONOMİK RASYONALİTESİ ÜZERİNE

TEŞVİKLERİN EKONOMİK RASYONALİTESİ

Piyasaya giriş engellerinin bulunmadığı, piyasanın mükemmel olduğu, dışsallıklar ve ölçeğe göre artan getiriler nedeniyle piyasa başarısızlıklarının görülmediği ve tam bilgi varsayımının geçerli olduğu bir ortamda üretimi artırmaya yönelik olarak uygulamaya konacak herhangi bir teşvik uygulaması kaynakların etkin dağılımını bozucu etkide bulunacaktır. Bu açıdan, devletin ekonomiye müdahalesi klasik ve neoklasik iktisatçılar tarafından savunulan doğal düzen anlayışına aykırıdır. Müdahale, piyasaların işleyişini ve kaynakların etkin kullanımını engelleyen bur unsur olarak görülür. Buna karşılık iktisat literatüründe teşvik uygulamasının gerekliliğine, ekonomik rasyonalitesinin bulunduğuna ilişkin gerekçeler dile getirilmektedir (Tanzi ve Zee, 2000).

Devletin teşvikler yoluyla ekonomiye müdahalesi konusunda geliştirilen literatürün büyük çoğunluğu, piyasaların tam anlamıyla çalışmadığı ekonomik ortamların niteliği ve yapısı üzerine kurulan modellerden oluşmaktadır. Ölçek ekonomileri, yaparak öğrenme, dışsallıklar, piyasa başarısızlıkları, yatırımların geri dönülmezlik özelliği, asimetrik bilgi, piyasaya giriş maliyetlerinin yüksekliği üzerine kurulan modeller ve argümanlar genel olarak “ikinci en iyi teorisi” içinde geliştirilmiştir. Piyasa eksiklikleri ve başarısızlıklarının varlığı durumunda teşviklerle ekonomiye müdahale edilmesi yaklaşımının temelini iktisadi refah teorisi oluşturmaktadır (Küçüker, 2000:143-144).

1- Piyasa Başarısızlıkları

Teşvik politikaları, Neoklasik anlamda serbest piyasa mekanizmasının işleyişine terstir. Ancak, gerçek yaşamda idealize edilmiş, dengede ve çok iyi işleyen bir serbest piyasa mekanizması bulunmamaktadır. Bu nedenle piyasada denge durumunun oluşumunda ve kaynakların etkin dağılımında başarısızlıklar söz konusu olmaktadır. Bu durumlarda, devletin bir müdahale aracı olan teşviklerle piyasaya müdahalesi teşvik uygulaması için önemli bir gerekçe olarak ileri sürülmektedir.

Piyasa başarısızlığı, iyi hiçbir şeyin olmadığı bir piyasa anlamına gelmemektedir. Bu terimle ifade edilmek istenilen, ulaşılması mümkün en iyi hasılanın gerçekleşmemesi durumundur. Monopoller, dışsallıklar, kamu mallarının varlığı ve asimetrik bilgi etkinsizliğe ve piyasa başarısızlıklarına yol açarak marjinal hasılanın marjinal maliyete eşit olduğu noktaya kadar üretim yapılmamasına neden olmaktadır (Lipsey ve diğerleri, 1990:425-426). Bunun sonucunda da devletin kaynakları yatırımlar arasında tahsis etmesi şeklinde bir müdahale gereğinin ortaya çıktığı ileri sürülmektedir (Bilginoğlu, 1994:110).

Bu gerekçelere karşılık, neoklasik politik iktisat literatüründe devlet müdahalelerinin derecesi ve devlet müdahalelerinin yol açtığı “devlet hataları, devlet başarısızlıkları” kavramı üzerinde durularak teşviklere, piyasa başarısızlığının varlığı durumunda dahi karşı çıkılmaktadır. Müdahaleci ve düzenleyici devlette ranta yönelik faaliyetlerin arttığı ve kaynak israfının ortaya çıktığı, ortaya konan politikaların yetersizlikleri ve politik baskılardan kaynaklanan çarpıklıkların kaynak dağılımını bozması hususları devlet hatalarının ortaya çıkmasının nedenleri arasında sayılmaktadır (Chaudhuri, 1990).

Benzer şekilde, piyasa başarısızlıklarının varlığı tek başına kamunun ekonomiye müdahalesi için yeterli olmadığı ileri sürülmektedir (Boadway ve Wildasin, 1984:56). Müdahale için piyasa aksaklıkları gereklidir fakat yeterli değildir. Gereklidir çünkü, piyasa başarısızlığının olmadığı durumda devlet müdahalesine gerek yoktur. Yeterli değildir çünkü, piyasa başarısızlığını gidermek için uygulanan devlet müdahalesinin başarılı olması gerekir. Bu nedenle, piyasa başarısızlığının varlığı durumunda, bu başarısızlığı giderecek uygun devlet müdahalesi söz konusu değilse ekonomiye müdahale gereksizdir.

Piyasalarla ilgili tüm bilgilerin fiyatlar tarafından yansıtılmamasına ve piyasa mekanizmasının bazı acil karar alma ve koordinasyon sorunun çözmede yetersiz kalmasına rağmen, neoklasik modeller asimetrik bilgi ve eksik bilgi sorunun görmezden gelindiği şeklindeki eleştirilere karşılık, bilgi edinme sorunun planlayıcı ve düzenleyici devlet için daha az önemli bir sorun olmadığı şeklinde cevap verilmektedir (Bardhan, 1990:4).

Teşvik politikaları ile optimum kaynak dağılımına yakınlaşma görüşüne karşı itirazların esas itibarı ile üç noktada toplanabileceği ileri sürülmektedir (Türkan, 194:137-138). Birinci olarak, vergi ve sübvansiyon politikaları ile optimumdan sapmaların tamamına çare bulunmasının mümkün olmamasıdır. İkincisi, nötr vergi ve sübvansiyon uygulamalarının mümkün olup olmadığı, fiyatlar genel seviyesini etkilemeyen ve sadece istenilen alanda etki yaradan bir vergi ve sübvansiyon politikası izlenmesinin mümkün olup olmadığı sorunudur. Üçüncü itizar ise, optimum vergi ve sübvansiyon miktarının hesaplanıp hesaplanamayacağı hususudur. Bu hususlara verilen cevaplar olumsuzdur. Bu ise, itirazların temelini oluşturmaktadır. Bu itirazlara teşvik politikalarının uygulanmasının yüksek maliyeti ve devletin ekonomiye sistematik müdahalesinin genel olarak ortaya çıkardığı diğer sorunlar de eklenmektedir.

2- Dışsal Ekonomiler

Dışsal ekonomiler, mal ve hizmetlerin sosyal optimuma göre daha az veya daha fazla arzına  neden olan bir piyasa başarısızlığı nedenidir. Dışsallıklar, bir bireyin üretim ve/veya tüketimine ilişkin bir faaliyetinin, bir başka bireyin fayda fonksiyonunu etkilemesi olarak tanımlanabilir (Boadway ve Wildasin, 1984:60).

Teşvikler, dışsal ekonomilerin varlığı durumunda anlam kazanmaktadır. “Görünmez El”in etkin olmadığı böyle durumlarda sosyal refahı maksimize etmek için marjinal özel sektör maliyetini marjinal sosyal faydaya eşitleyecek türden teşvik önerileri gündeme gelmektedir (Sanchez-Ugarte,1987:252). Dışsallıkların özel kesim tarafından içselleştirilemediği durumlarda devletin müdahalesi söz konusu olur. Pozitif dışsal ekonomilerin varlığı durumunda müdahale aracı olarak teşvikler kullanılır. Vergi teşvikleri de bu tür müdahale araçlarından birisi olarak kabul edilmektedir (299).

Dışsallıklar konusundaki en klasik örnek araştırma-geliştirme (Ar-Ge) yatırımlarıdır. Toplumsal açıdan pozitif dışsallık oluşturan Ar-Ge çalışmalarının tüm maliyetlerine özel sektör tarafından katlanılması durumunda piyasa başarısızlığı gündeme gelir. Ar-Ge faaliyetlerinin temel amacı bilgi üretmek ve yenilik yaratmaktır. Bilgi, diğer mallardan farklılıklar göstermektedir. Bilginin kamusal, hatta küresel nitelikte bir mal olduğu dile getirilmektedir. Bilgi aynı zamanda diğer üretim girdilerinden farklı olarak, bir defa kullanılıp tükenen bir niteliğe sahip değildir. Başkaları tarafından eş zamanlı olarak kullanılması mümkündür ve çoğu kez de engellenemez. Patent ve fikri mülkiyet hakları ile ilgili pek çok düzenleme bulunmasına rağmen, bilginin başkaları tarafından kullanılmasını engellemek güçtür. Bilgi kullanımının dışlanabilirlik özelliği tam değildir. Bu durumda bilgi üretimine, araştırma ve geliştirme çalışmalarına kaynak aktaran ve belli bir maliyete katlananların bu bilgilerden faydalanmasının yanı sıra, bu maliyete katlanmayanların da bu bilgiden yararlanması söz konudur (Stiglitz, 1999).

Firmalar Ar-Ge yatırımları yaparken, diğer firmaların ve kişilerin bu yatırımlar sonucunda elde edilecek üründen hiçbir bedel ödemeksizin fayda sağlamaları durumunu dikkate almadan yatırım kararı verirler. Sosyal faydaları dikkate alınmadan yapılacak değerlendirmelerin çoğunda Ar-Ge yatırımları, verimliliği düşük yatırımlar olarak düşünülebilir ve bu alanda yatırım yapmak cazip olmayabilir. Bu durumda, piyasada optimaliteye ulaşmak amacıyla teşvik politikası araçlarına başvurulmaktadır. Firmaları bu tür yatırımlara yönlendirmek için teşvik politikaları uygulanmaktadır.

Teşviklerin etkinliği açısından pozitif dışsal faydalar oluşturan ve kaynakların verimliliği yüksek faaliyetlerde kullanılmasını sağlayan sektörlerin teşvik edilmesi önem kazanmaktadır. Bu noktada hangi sektörün daha önemli pozitif dışsallık yarattığının ölçülmesi surunu ortaya çıkmaktadır. Bu konuda yapılacak yanlışlıklar, piyasada üretim pasını düzeltmekten ziyade bozucu etkide bulunabilmektedir (Duran, 2003:12).

3- Yatırımlar Açısından Öngörülemeyen Riskler ve Yatırımların Geri Dönülemezlik Özelliği

Bazı sektörlerde yatırımların yapılması çok uzun zaman almaktadır. Bu nedenle yapılan yatırımların karlı hale gelmesi de çok uzun vadede söz konusu olmaktadır. Bu tür sektörlere yapılacak yatırımlar sonucunda elde edilebilecek kar, yatırımın başından tahmin edilebiliyorsa finansal yapısı güçlü girişimciler tarafından yatırım söz konusu olur ve herhangi bir teşvike gerek yoktur. Ancak sermaye piyasasında aksaklık ve belirsizlikler söz konusu ve yatırımın başında elde edilecek gelir konusunda tahminde bulunmanın güç olması durumunda, teşvik uygulaması çoğu kez gerekli hale gelmektedir (Galenson, 1984:3).

Yatırımlar genellikle belli bir ürün üretimine yönelik olarak yapılırlar ve tamamlandıktan sonra genellikle farklı üretim faaliyetleri için kullanılamazlar. Bunun anlamı yatırımların, bir kez yapıldıktan sonra geri dönülmesi mümkün olmayan bir süreci ifade etmesidir. Gelişmekte olan ülkelerde yeni yatırımlar için çoğunlukla ithal yatırım malı girdisine ihtiyaç vardır. İthalata ilişkin vergiler, taşıma ve sigorta giderleri önemli bir yekun tutar. Aynı zamanda bu malların ithalatı, montajı ve üretime geçmesi uzun zaman alır. Bir sanayi yatırımının gerçekleşmesi ortalama iki yıl dolayındadır. Yatırımın başlangıcında mevcut olmayan ve öngörülmeyen, savaş, teknolojik yenilikler, konjonktürel dalgalanmalar ve çeşitli doğal afetler gibi bazı risklerin ortaya çıkması her zaman mümkündür. Bu nedenle, yatırımcının önündeki bu zorlukların ve risklerin maliyetini azaltacak yeterli ve etkin teşviklere ihtiyaç duyulmaktadır. Gümrük vergisi muafiyet ve istisnaları, diğer vergi resim, resim ve harç istisnaları, uzun vadeli, düşük faizli ve ödemesiz süreye sahip kredi tahsisi yatırımın karlılığını etkileyin dolayısıyla yatırım kararını destekleyen araçlar olarak değerlendirilmektedir (İncekara, 1995:15).

Ayrıca, büyük ve ölçülemeyen risklerin üstlenilmesini gerekli kılması nedeniyle bir tür giriş engeli oluşturan bu tür yatırımlar, giriş engelinin aşılması ve riskin ölçülebilir ve kabul edilebilir bir düzeye çekilmesi amacıyla teşvik uygulamasının yapılabileceği ileri sürülmektedir (Türkan, 2001:211).

4- Büyük Sermaye Gereksinimi ve Ölçek Ekonomileri

Bazı yatırımlar özellikleri itibariyle çok büyük miktarlarda sermaye kullanılmasını gerektirmektedir. Hiçbir teşvik uygulamasının bulunmaması durumuna büyük yatırım gerektiren alanlara girişin olmayacağı veya sınırlı kalacağından hareketle bu alanların teşvik edilmesi gerekti görüşü dile getirilmektedir (Türkan, 2001:210).

Ölçeğe göre artan getirinin söz konusu olduğu, uluslar arası rekabete açık sektörlerde sermaye gereksinimi artmaktadır. Bu durumda girişimcilerin belli ölçekte yatırım yapmaları ve böylece verimlilik ve rekabet edebilirlik düzeylerini artırmalarına yönelik olarak teşvik uygulamaları gündeme gelebilmektedir.

 

5- Kalkınmayı ve Sanayileşmeyi Sağlamak

Sanayi kesiminde yatırımların hızlandırılması ve ekonomik gelişmenin sağlanması teşvik politikalarının en temel amacıdır (Galenson, 1984:1). Gelişmekte olan ülkeler açısından temel öncelik, ekonomik kalkınmayı ve sanayileşmeyi sağlamaktır. Gelişmekte olan ülkeler için sermaye birikimi büyük öneme sahiptir. Yatırımların GSMH içindeki payının artırılması için büyük çaba harcanır. Çoğu kalkınma iktisatçısı kalkınma sürecinde yatırımların en önemli faktör olduğu konusunda fikir birliği içindedir. Ekonomik büyümenin aşamalarını anlattığı “The Stages of Economics Growth” adlı kitabında Rostow (1966, 7) “kalkış” olarak isimlendirdiği gelişme aşamasında yatırımların Milli Gelire oranın önemine vurgu yapmaktadır.

Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında zaman içinde oluşmuş gelişmişlik farkının kapatılması, ancak yatırım ve üretimin artırılması, kaliteli, ucuz ve rekabet gücü yüksek malların üretilmesi, teknolojik üretime ayrı bir önem verilmesi ve Ar-Ge çalışmaları ile mümkündür. Gelişmekte olan ülkelerde kaynakların yetersizliği sorununun gelişmiş ülkelere göre daha yoğun hissedilmesi nedeniyle, bir yandan ülke kaynaklarının yatırımlara ayrılan kısmının artırılması diğer yandan yatırıma aktarılan bu kaynakların en uygun sektör ve bölgelere kanalize edilmesi için teşviklerin yönlendirme gücünden yararlanılmak istenilmektedir.

Gelişmiş ülkeler açısından devletin piyasaya aktif katımlının çok az önemi varken, gelişmekte olan ülkelerde piyasaların sürekli olarak değişen rekabet şartlarına uyum sağlayabilmeleri için bir tür merkezi koordine edici güce ihtiyaç duydukları ileri sürülmektedir.

6- İşsizliği Azaltmak

İşsizlik sorunu gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve sosyal bir sorun olarak küresel bir nitelik kazanmıştır. İşsizlikle mücadelede teşviklere sıklıkla başvurulmaktadır.

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde hızlı artan nüfus ve bunun sonucunda büyüyen işsizlik sorununa çözüm bulmak amacıyla emek yoğun yatırımların teşviki zorunlu olarak görülebilmektedir (DPT, 1989:2). Bu amaçla, yeni kurulacak ve yasalarda belirtilen sınırın üzerinde işçi istihdam edecek işletmelerle, belirlenen bir tarih itibari ile çalıştırmakta oldukları mevcut işçilere ek olarak çalıştıracakları yeni işçiler için vergi teşvikleri başta olmak üzere çeşitli teşvikler uygulanabilmektedir.

Ancak birçok ülkede teşvik edilmesi öngörülen sektörlerin ağırlıklı olarak uluslararası rekabet gücü yüksek, teknoloji yoğun sektörler şeklinde seçilmesi, teşvik politikalarının istihdamı artırmaya yönelik bir araç olarak kullanılmasının ikinci planda kalmasına neden olabilmektedir.

7- Ekonomik Krizler

Ekonomik krizler ve istikrarsızlıklarla çok sık karşılaşılması, bunlarla mücadele kapsamında teşviklerin etkili bir şekilde gündeme gelmesine neden olabilmektedir (DPT, 1989:2).

Özellikle yatırımların kriz ortamına ve ekonomik dalgalanmalara duyarlılığı çok yüksektir. Milli gelirdeki değişme artı veya eksi yüzde 2-3 olurken yatırımlardaki değişme yüzde 13 ile 18 arasında değişebilmektedir (Auerbach, 2003:2). Krizlerle daralan piyasaların canlanması, belirsizlik ortamında risklerin azaltılarak girişimcilerin yatırım maliyetlerinin aşağı çekilmesi için teşvikler bir müdahale aracı olarak kullanılmaktadır.

8- Girişimcilerin Eğitim ve Deneyim Yetersizliği

Gelişmekte olan ülkelerdeki önemli eksikliklerden birisi, girişimcilerin gerekli eğitimden yoksun bulunması ve deneyimlerinin yetersiz olmasıdır. Bu durum, yatırım yerinin ve teknolojisinin seçilmesinde, kuruluş büyüklüğünün, finansman yapısının saptanmasında ve kuruluşun yönetim yapısının oluşturulmasında önemli yanlışlıklar yapılmasına neden olmaktadır (Güvemli, 2001:178). Çeşitli teşvik uygulamaları ile girişimcilerin bu tür yanlışlar yapmalarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

9- Bölgelerarası Gelişmişlik Farklarını Azaltmak

Ekonomik gelişmenin kökenlerine inildiğinde, bu gelişmenin ülkenin her yerinde aynı yoğunlukta başlamadığı, bazı bölgelerde, bu bölgelerin coğrafi konumu, doğal kaynakları ve sanayileşmenin öncüsü olan bazı kuruluşların ekonomik gelişmeye öncülük yaptığı dikkat çekmektedir. Dikkati çeken bir başka olgu da ekonomik gelişmenin başladığı bölgede hızlanarak artması, bu gelişmenin diğer bölgelere yansımasının yavaş olmasıdır. Dışsal ekonomiler, işletmelerin aynı bölgede toplanmasına yol açabilmektedir (Güvemli, 2001:179). Bu ise, bölgeler arası gelir dağılımını, ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle, pek çok ülkede bölgeler arası gelişmişlik farklarını gidermeye yönelik teşvik uygulamalarına başvurulmaktadır (DPT, 1989:1).

Burada hep bölgesel gelişmişlik farkları objektif kriterlere tespit edilmiş olması önemlidir. Gelişmişlik farklılıklarının ölçütleri mukayeseli bir şekilde ülke içinde bölgeler bölgeler, objektif kriterlere göre belirlenmelidir (örneğin kişi başına Millî Gelir veya kişi başına yaratılan sanayi üretimi gibi).

Ülkenin belli bölgelerinin geliştirilmesi amacıyla çeşitli teşvik araçlarına, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan pek çok ülke tarafından sıklıkla başvurulmaktadır.  Bölge gelişmesi amacı kırsal kesimin desteklenmesi, büyük kentlerden uzaktaki bölgelerde endüstri merkezleri oluşturulması, çevresel zararları en aza indirilmesi, aşırı kentleşmenin ve nüfusun belli bölgelerde yoğunlaşmasının önlenmesi gibi hedefleri içermektedir. Bazı ülkelerde teşvikler bölgesel gelişme ve belli bazı sektörleri geliştirme hedefleri ile entegre şekilde yürütülmektedir. Örneğin Mısır’da kümes hayvanları ve diğer hayvansal ürün üretiminin teşviki için öngörülen vergi teşvikleri, bu yatırımların büyük şehirlerden uzak bölgelerde veya yeni endüstri bölgelerinde yapılması durumunda daha uzun bir istisna dönemi için geçerli olmaktadır. Bu tür vergi teşvik uygulamaları diğer gelişmekte olan ülkelerde de oldukça yaygındır (UNCTAD, 2000:12).

Bölgesel dengesizlikler gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere göre daha fazla görülmektedir. Geri kalmış bölgelerde işsizlik, temel ticaret merkezlerine uzaklık, yüksek ulaşım maliyetleri, nitelikli işgücü eksikliği ciddi sorunlardır (OECD, 2001a:20). Bölgesel özellikleri dikkate alan teşvik uygulamasının nedeni daha çok, bölgenin coğrafi konumu, ulaşım imkanları, altyapı, bölgede yaşayanların eğitim durumları ve diğer olumsuzların bölge ekonomisinde yarattığı haksız rekabetin giderilmesi olarak görülmektedir (Çiloğlu, 2000:32).

Bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltılması amacıyla teşvik önlemlerinin uygulanması, geri kalmış bölgelere yatırım yapmanın pozitif dışsallıkları ve gelişmiş yörelere yatırım yapmanın negatif dışsallıkları nedeniyle ekonomik düzlemde haklı görülmektedir. Piyasa sinyallerine göre hareket eden özel kesim, geri kalmış bölgelere yatırım yapmaları nedeniyle ortaya çıkacak dışsal ekonomilerin avantajlarından yararlanamadıkları sürece, yatırımlarını bulundukları gelişmiş yörelere yapmaya devam edeceklerdir. Teşviklerle, pozitif dışsallıkların fazla olduğu ve refah seviyesini artırmaya katkı sağlaması muhtemel geri kalmış bölgelere yatırım yapmanın yatırımcıya olan maliyetinin azaltılması hedeflenmektedir.

10- Doğal Kaynaklardan Yeterli Ölçüde Yararlanılamaması

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde doğal kaynaklardan yeterince yararlanılamaması, bu kaynaklardan yararlanmaya öncelik verecek yatırımların teşvik edilmesini gerekli kılabilmektedir (DPT, 1989:2). Hammadde olarak ihracata konu olan doğal kaynakların işlenerek, dolayısıyla katma değer yaratılarak ihracata konu edilmesi mümkündür. Bu nedenle, doğal kaynakların etkin bir şekilde işletilmesi amacıyla teşvik uygulamalarına başvurulmaktadır.

Dr. Hasan AYKIN

KAYNAKLAR:

AUERBACH, A. ve Haset 1990    “Recent U.S. Investment Behavior and the Tax Reform Act of 1986: A Disaggregate View”, Carnegie Rachester Conference Series on Public Policy, 35.

BİLGİNOGLU, M. Ali  1994    “Devletin Ekonomik Kalkınmadaki Rolü”, Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, 11:107-119.

BOADWAY, Robin W. ve David E. Wildasin Public Sector Economics, Boston, Little Brown Company.

BARDHAN, P. 1990    “Symposium on the State and Economic Development Policies?”, Journal of Economi Perspectives, Summer 1990, IV:3, 3-7.

CHAUDHURI, M. D. 1990    “Market Failure and Government Failure”, Journal of Economic Perspectives, Summer 1990, IV:3, 25-39.

ÇİLOĞLU, İsmail             2000    “Teşvik Politikalarının Yönlendirme Gücü”, Hazine Dergisi, Ocak, 13. 29-48.

DPT  1989    Yatırımları Teşvik Politikaları, Ankara, DPT (IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu).

DURAN, M. Sungur Teşvik Politikaları ve Doğrudan Sermaye Yatırımları, Ankara, Hazine Müsteşarlığı Araştırma Dizisi:33.

GALENSON, Alice 1984    Investmen Incentives for Industry Some Guidelines for Developing Countries, World Bank Staff Working Papers, Number 669, The World Bank.

GÜVEMLİ, Oktay 2001    Yatırım Projelerinin Düzenlenmesi Değerlendirilmesi ve İzlenmesi, İstanbul, Atlas Yayınları.

İNCEKARA, Ahmet             1995    Türkiye’de Teşvik Sistemi, İstanbul: İTO Yayınları 1995/10.

KÜÇÜKER, Celal 2000 “Teşvik Teorisi: Ekonomik Argümanlar ve Endüstri Politikaları”, E. TELATAR (Ed.), Ekonomik Gelişme, Teşvikler ve Sivas içinde, Ankara, Türkiye Ekonomi Kurumu:133-159.

LIPSEY, Richard G., P.O. Steiner, D.D. Purvis ve P.N. Courant  1990    Economics, Ninth Edition, Harper and Row Publishers.

OECD 2001    Corporate Tax: Incentives for Foreign Direct Investment. OECD Tax Policy Studies No:4.

ROSTOW, W. W. 1966    İktisadi Gelişmenin Merhaleleri, Ankara, Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Matbaası.

STIGLITZ, Joseph E. 1999    “Public Policy for a Knowledge Economy” (Speech). The World Bank Group London, UK, January 27.

TANZI, Vito ve H. Howell ZEE 2000    Tax Policy For Emerging Markets: Developing Countries, IMF Working Paper, 00/36.

TÜRKAN, Erdal 2001    Rekabet Teorisi ve Endüstri İktisadı, Ankara, Turhan Kitabevi.

UNCTAD 2000    Tax Incentives and Foreign Direct Investment A Global Survey, ASIT Advisory Studies No. 16, UNCTAD/ITE/IPC/Misc.3, Geneva.

 

Yazımıza ilişkin görüş, eleştiri ve katkılarınızı lütfen bize bildiriniz.