GENEL

KAYITDIŞI EKONOMİ KAVRAMI, SINIFLANDIRMASI, NEDENLERİ, ÖLÇÜLMESİ, BÜYÜKLÜĞÜ

 

 Dr. Hasan AYKIN

 

KAYITDIŞI KAVRAMI VE TANIMLAR

Ekonomik faaliyetlerin hükümetin bilgisi dışında tutulması çok eskiye dayanan bir olgudur. Hatta kayıtdışı ekonominin varlığının hükümetler kadar eski olduğu ileri sürülmektedir (Sennholz, 2003: 3).

Kayıtdışı ekonomi, etkileri ve mücadele yöntemleri, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkardığı ekonomik, mali ve sosyal sonuçlar nedeniyle her zaman ilgi odağı olmuştur. Kayıtdışı kavramı, değişik bakış açılarına göre farklı adlar veya alt tanımlarla ifade edilmektedir.

ALTUĞ (1999; Önsöz) kayıtdışı ekonomiyi; “ya hiç belgeye bağlanmayarak ya da içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle gerçekleştirilen ekonomik olayın (alış/satış), devletten ve işletme ile ilgili öteki kişilerden (ortaklar, alacaklılar, kazanca katılan işçiler vb.) tamamen ya da kısmen gizlenerek, kayıtlı (resmi) ekonominin dışına taşınmasıdır.” olarak tanımlamaktadır.

Kayıtdışı kavramı (unregistered veya unrecorded economy), en genel şekliyle, gerek vergisel nedenlerle gerekse vergi-dışı yasaklama ve müdahalelerden kaçınmak amacıyla resmi kayıtlarda yer verilmeyen faaliyetleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Kayıt dışı ekonomi kavramı; bilinen istatistik yöntemlere göre tahmin edilemeyen ve gayri safi milli hasıla hesaplarını elde etmede kullanılamayan gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümü olarak da tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile kayıt dışı ekonomi, belgeye hiç bağlanmamış yada içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlerin devletin bilgisi dışına taşınmasıdır (Kıldiş, 2000). Bu kavramla birlikte yer altı ekonomisi (underground economy), “yasadışı” (illegal), “gizli” (hidden), “kara”, (black),  “alacakaranlık” (twillight), elaltı (clandestine), paralel (paralel), informel (enformal) ekonomi kavramları ile de sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Kayıtdışı kavramı ilgilinin amacına ve yaklaşımına bağlı olarak çeşitli biçimlerde adlandırılmaktadır (Gümüş). Örneğin eğer,

  1. faaliyetin “gizliliği”, “saklılığı” vurgulanmak isteniyorsa ”yeraltı” (underground), “gizli” (hidden), “gözlen(e)meyen” (unobserved), “kara” (black) veya “alacakaranlık” (twillight) ekonomi kavramları;
  2. faaliyetin “yasadışılığı” vurgulanmak isteniyorsa “kara” (black), “gri” (grey) veya “yasadışı” (illegal) ekonomi kavramları;

iii.  faaliyetin devletin bilgisi dışında tutuluyor olması vurgulanmak isteniyorsa “resmi olmayan” (unofficial), “enformel” (informal) veya “kayıtdışı” (unrecorded) ekonomi kavramları; ve de

  1. faaliyetin göreli olarak önemsiz oluşu vurgulanmak isteniyorsa “marjinal” (marginal), “ikincil” (secondary) ekonomi kavramları kullanılabilmektedir.

Kayıtdışı ekonomi ile ilgili olarak hangi sıfatların veya yakıştırmaların hangi anlamlarda kullanıldığına veya kullanılabileceğine ilişkin olmak üzere Gümüş tarafından bir kavramlar  matrisi aşağıdaki tablo’da (Tablo 1) yer almaktadır:

Tablo 1. Kayıtdışı Ekonomi Kavramları ve Olası Anlamları Matrisi

Sağda anlamlar altta sıfatlar Resmiyet -dışılık Gizlilik, saklılık Yasa  dışılık Alternatif   olma Düzen-  sizlik Belir- sizlik Önem- sizlik Sıra- dışılık
Kayıtdışı ***** *** * ** **      
Enformel ***** **   ** *** * *  
Resmi      olmayan ***** **   ** *** *   **
İkincil **   * ***** ** * **** ***
İkili **   * **** *** *    
Paralel ** ** * **** *** *    
Gölge *** *** ** *** ** ***** * **
Gri ** **** *** *   ****   *
Saklı *** **** **** *   ***   *
Yer altı **** ***** **** *   **   *
Alacakaranlık *** **** ****   ** ****   *
Yasadışı **** *** ***** **   **   **
Kara *** **** *****     **   **
Marjinal **       **   ***** ****
Düzensiz ****     ** **** **    

Kaynak:Gümüş

Yukarıdaki tablonun soldaki sütununda kayıtdışı ekonomi için önerilen çeşitli kavramlar birer sıfat olarak yer almaktadır. Ayrıca her bir sütun başlığında da kayıtdışı ekonomi’nin çeşitli özelliklerine yer verilmiştir. Her türlü kayıtdışı ekonomik faaliyetin ilk ve temel özelliğinin “resmi kayıtlarda yer almama” olması nedeniyle tablonun birinci sütununun bütün kutucuklarında en az bir adet yıldız (asteriks) bulunmaktadır. Bir başka deyişle “resmiyet-dışılık” sütununun her hücresinde en az bir yıldız bulunmasının nedeni bütün kayıtdışı ekonomik faaliyetlerde, kullanılan sıfat ne olursa olsun “devleti bilgilendirmeme” temel özelliktir.

Tablonun kutucuklarında yer alan yıldız sayısı, ilgili kayıtdışı ekonomi kavramıyla kastedilen anlam arasındaki yakınlık derecesini temsil etmektedir. Böyle olunca örneğin “kayıtdışı ekonomi” nitelemesinin en belirgin ağırlığı resmiyet-dışı olma iken, “yasadışı” ya da “kara” ekonomi nitelemelerinde yasadışılık; “yeraltı” ekonomisi kavramında ise gizlilik, saklılık ön planda olmaktadır.

Kayıtdışı konusunda her araştırmacının veya okuyucunun aynı şeyi anladığı bir kavramsallaştırma yapılabilmiş değildir. Aynı şekilde kayıtdışı ile ilgili kavramlar için de aynı kavram farklı kişiler için farklı anlamlar ifade edebilmekte ve çoğu kez bu kavramlar birbiri içine geçebilmektedir (Colledge: 1)

KAYITDIŞI EKONOMİNİN  TASNİFİ (SINIFLANDIRMASI)

Kayıtdışı ekonomi ile ilgili  çeşitli sınıflandırmalar  yapılmaktadır. Feige (1989:3) kayıtdışı ekonomik faaliyetleri üç başlık altında sınıflandırmaktadır: (1) beyandışı ekonomik faaliyetler, (2) enformel ekonomik faaliyetler ve (3) yasadışı ekonomik faaliyetler.

Beyandışı ekonomik faaliyetler, bir ülkede “milli gelir” olarak tanımlanan kavram ile fiilen beyan edilen gelir arasındaki alanı kapsamaktadır. Bu alan, dar anlamda, yasal ekonomik faaliyetler alanında yürütülen, ancak vergi idaresine beyan edilmeyen gelir kalemlerinden oluşmaktadır. İdareye bildirilmeyen gelirler ya da gerçek değerlerinin altında beyan edilen gelirler, dar anlamdaki kayıtdışı ekonomik faaliyetleri oluşturmaktadır.

Yasadışı ekonomik faaliyetler de, çoğu ülke mali mevzuatı açısından vergi kapsamına alınmaktadır. Böylece, yasadışı  olmakla beraber, idareye bildirilmemiş  olan bu tür ekonomik faaliyetler de, kayıtdışı alana dahil olmaktadır.

Kayıtdışı ekonomik faaliyetlerin ikinci alt başlığını oluşturan enformel faaliyetler, formel olarak kayda geçmeyen ve formel ekonomik üretim ve değişim süreçlerine dahil olmayan faaliyetlerdir. Bu alanda, piyasa ortamı kullanılmaz ve para mübadelesi hakim değildir. Enformel ekonomik faaliyetler alanında yoğun olarak sermaye kullanılmaz ve genelde prekapitalist dokular hakimdir. Öz tüketim, seyyar satıcılık vb. gibi faaliyetler kadar, yasadışı  diğer bazı faaliyetler de enformel ekonomik faaliyetler alanı içinde yer alır.

Genelde  enformel  ekonomi olarak adlandırılan bu kesim faaliyetleri, zaman zaman sosyal ekonomi (social economy), hanehalkı ekonomisi (household economy), yerel ekonomi (local economy) ya da ikinci ekonomi (second economy) gibi kavramlarla da adlandırılmaktadır.

Kayıtdışı ekonominin üçüncü grubunu oluşturan ve milli gelir hesaplarına yansımayan  ve yasak faaliyetleri kapsayan bölümü ise yeraltı ekonomisi veya yasadışı ekonomi (illegal economy) olarak adlandırılmaktadır.

Yasadışı  ekonomik faaliyetler, adından da anlaşıldığı gibi, yasaların engellediği ve bu nedenle de milli gelir hesaplarına dahil olmayan faaliyetleri kapsamaktadır.

Yasadışı ekonomik faaliyetlerin vergi açısından ağırlıklı bölümünü gelir yaratıcı faaliyetler oluşturmaktadır. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi, milli gelir hesaplarına alınmadığı halde, formel olarak gelir yaratan yasadışı faaliyetler ilk grubu oluşturur ve reel olduklarından dolayı da vergi açısından önemlidir.

KAYITDIŞI EKONOMİNİN ORTAYA ÇIKIŞ NEDENLERİ

Kayıtdışı ekonominin ortaya çıkış nedenleri, ülke ekonomisinin özelliklerine göre farklı  şekillerde tanımlanıp sınıflandırılmaktadır. Böyle bir tanımlama ve sınıflama  gelişmiş ve gelişmekte  olan ekonomilerde büyük farklılık göstermektedir. Kayıtdışı ekonomiyi gelişmiş ekonomiler bağlamında ele alan yazarlar genelde iki önemli neden ileri sürmekteler. Bunlardan birincisi vergisel faktörler, ikincisi ise kamunun vergi-dışı müdahale ve yasaklamalarıdır.

VERGİSEL NEDENLER

Vergi oranları ile kayıt dışı ekonomi arasında doğru yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Vergi oranlarının gelişmekte olan ülkelerde, gelişmiş ülkelere nazaran yüksek olması kayıt dışı ekonominin boyutlarını genişletmiştir. Örneğin A.B.D’de para talebi yaklaşımına göre 1990 yılında kayıt dışı ekonominin oranı % 5.1- 8.0 arasında tahmin edilmektedir bu ülkenin vergi tarifesi ise artan oranlı olup %15’den başlayıp %28’de son bulmaktadır, gelişmekte olan bir ülke olan ülkemizde ise ilgili yılda gelir vergisi oranlarının %25 alt dilimi ile başlayıp %55 tavan oranı ile bittiği dönemde kayıt dışı ekonominin de çeşitli hesaplamaların ortalaması olarak( Derdiyok, Özsoylu, Kasnakoğlu)* %14.8 olarak hesaplanmıştır. Buradan hareketle kayıt dışı ekonominin büyümesinde önemli bir role sahip olan yüksek vergi oranlarının düşürülmesinin, kayıt dışı ekonominin boyutunu önemli ölçüde düşürebileceğini görüşü ileri sürülmektedir (Kıldiş, 2000).

1996 yılında Giles ve Caragata’nın Kanada için yaptıkları bir araştırmada, Kanada’nın efektif vergi oranlarının %36.1’den %30’a azaltılması durumunda bunun kayıt dışı ekonominin GSYİH’ya oranını %15’den %13’e düşüreceğini tahmin etmişlerdir. Ekonomik büyüme ve diğer dinamik etkiler bir tarafa bırakılırsa vergi açığı aynı zamanda %5.4’den %3.9’a veya diğer bir ifadeyle 35.5 milyar Kanada dolarından 25.5 milyar Kanada dolarına düşecektir. Giles ve Caragata’ya göre devletin ekonomideki rolü daha da küçültülürse kayıt dışı ekonominin GSYİH’ya oranı %10’lar ve vergi açığı da GSYİH’nın %2.1’ler seviyesine düşebilecektir.

Vergi oranlarının ekonomik faaliyetlere olan etkisi teorik çapta bir çok çalışmayla kanıtlanmıştır, ancak bunlar içerisinde en çok bilineni Arthur Laffer tarafından ortaya konulan ve arz yönlü iktisatın en önemli dayanağını oluşturan vergi oranları ile vergi gelirleri arasındaki ilişkidir. Bu analizde vergi oranlarının belli bir orandan sonra vergi gelirlerini düşüreceği belirtilir. Vergi oranları optimalin üzerine çıktığı zamanlarda vergi gelirleri azalmaya başlar, çünkü insanlar çalışmak yerine vergisiz para kazanma yollarını ararlar. Vergi oranları artmaya başladığında esasen ekonomik faaliyetlerde rakamlarla ifade edildiği şekilde azalma olmaz sadece yüksek vergi oranları sebebiyle kayıtlı ekonomiden kayıt dışılığa kayış söz konusu olur bu durumda da kayıtlı ekonominin boyutu küçülür.

Hükümetler, yüksek vergi oranlarının etkisini hafifletmek için vergi muafiyet ve istisna uygulamasına giderler, bu durumda da vergi adaleti gittikçe bozulur, istisnalardan yararlanamayanlar kendilerinin de daha az vergi verebileceklerini düşünerek vergi kaçakçılığı yoluna gidebilirler. Ayrıca, istisna ve muafiyet uygulamaları rekabet eşitsizliğine de sebep olmaktadır (Kıldiş, 2000).

Kayıt dışı ekonominin en önemli nedenlerinden biri de katma değer vergisi oranlarının yüksekliğidir. Bu durum fatura-fiş pazarlığını hızlandırmakta ve belgesiz alış-verişi yaygınlaştırmaktadır. Dolayısıyla katma değer vergisi oranlarının düşürülmesi bu tür pazarlıkların azalmasına sebep olacaktır. Avrupa Birliği, katma değer vergisinde iki veya üç oranlılığa yönelik bir uyumlaştırma çabası içerisindedir. Ülkemizin de bu uyumlaştırmaya kapsamında K.D.V oranlarında indirime gitmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Amerika’da da ulusal bir perakende satış vergisinin, ulusal gelir vergisinin yerine oranının artmasıyla, birincil endişe konusu olarak vergi erozyonunun liderliğinde yaygın bir vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınmanın ortaya çıkması söz konusudur. Daha açık bir ifadeyle vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payının artış göstermesi ve dolaysız vergilerin payının azalması kayıt dışılığa sebebiyet verecek olumsuz bir gelişmedir.

Bütün bunlara ilave olarak akademik çevrelerce ve diğer uzmanlarca, mükellefin vergiye karşı tepkisinin, özellikle psikolojik kaynaklı yönünün, bilimsel ve teknik bir zeminde incelenmesi hususu ihmal edilmiş ve bu konuda genellikle vergi mevzuatı ile vergi idarelerinin eksikliklerinin ön plana çıkarılması ile yetinilmiştir. Ayrıca 7. Beş Yıllık Kalkınma Planında

“Vergi ile İlgili Yapısal Düzenlemeler” sıralanmış ancak bu hususa değinilmemiştir.

Vergi oranlarına karşı mükelleflerin tepkileri ile ilgili yapılan çalışma sonuçlarında farklı sonuçlar elde edilmiştir. Vergi karşısında gelişen reaksiyoner davranışlar ve bunun sonucu olarak gerçekleşen vergi dışına çıkış ile ilgili ilk standart teorik yaklaşım Allingham ve Sandmo (1972) tarafından, belirsizlik koşulu altında gelişen karar süreçleri ortamında geliştirilmiştir. Buna göre, vergi kaçırma davranışı, vergi oranları kadar verginin uygulanışına da bağlıdır. Ancak sonraki çalışmalar, bu genel görüşü doğrulamakla beraber, marjinal oranların vergi dışına çıkmada  fazlaca belirleyici rolü olmadığını ortaya koymuştur (Juan- Lasharas-Mayo, 1994:100) Bu  çalışmada,  vergi  kaçırmaya yönelik davranışsal kalıpların salt parasal faktörlere dayandırılamayacağı, bunun yanında, çok çeşitli bireysel ve  sosyal   faktörlerin de önemli olduğu ileri sürülmüştür.

Vergi kaçırma konusunda yapılmış olan başka araştırmalarda da vergi kaçırma dürtüsünün salt vergi yükü ile açıklanamayacağı, bunun yanında çok sayıda bireysel  ve sosyal faktörlerin bulunduğu ileri sürülmüştür (Crane – Nouzad, 1994:114-115) Bu faktörler arasında yükümlünün cinsiyeti ve medeni durumu da yer almaktadır. Söz konusu çalışmalarda kadınlara göre erkeklerin, evlilere göre bekarların daha çok vergi dışına çıkma eğilimi taşıdığı ortaya koyulmuştur.

Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” kitabının son cildinde vergileme ile ilgili prensipler açıklanmıştır. Bunlardan bir tanesi de vergide kesinliktir. Buna göre mükellef ödeyeceği verginin miktarını, zamanını ve ödeme şeklini daha önceden bilmesi gerekir. Bu açıdan vergi  kanunlarının geriye doğru yürütülmemesi esastır.

Türk vergi mevzuatı, çok sayıda yasa hükmü, Bakanlar Kurulu kararı ve genel tebliğle uzmanların bile izlemekte zorluk çektiği bir karmaşık bir yapı arzetmektedir.. Mükerrer maddeler, geçici maddeler, değiştirilen maddeler vergilendirmede açıklık ilkesini de zedelemektedir. Bu nedenle vergi yasalarının yeniden sade, anlaşılır bir şekilde düzenlenmesi ve vergi idaresinin mükellefleri her türlü yolla aydınlatacak yayınları ulaşılabilir ve ücretsiz bir şekilde sunması büyük önem taşımaktadır. Vergi kanunları ile Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu arasındaki uyumsuzluklar giderilmelidir. Vergi mevzuatının uluslararası ilişkilerde yeni durumlarla uyumlu hale getirilmesi gereklidir.

Ülkede uygulanan vergi mevzuatı, ülkenin ekonomik, sosyal, mali ihtiyaçlarına cevap veremiyorsa, sade, kolay anlaşılır bir yapıda değilse, sürekli değiştirme ihtiyacı gösteriyorsa ve istikrarlı bir yapı arz etmiyorsa vergi kaçağı artar. Dolayısıyla vergilendirmede basitlik ilkesi çok büyük önem taşımaktadır. Vergilerin basit olması, hem vergi idaresinin hem de vergi mükelleflerinin işini kolaylaştırmaktadır. Bu açıdan vergi sistemini karmaşık hale getiren çok sayıda indirim, istisna ve muafiyet uygulamasının azaltılması önem taşımaktadır.

Vergi yükümlülerinin rahatsızlığına yol açan ve çoğu zaman mağdur olmalarına sebebiyet veren bir başka husus, 1980 sonrası dönemde hükümetlerin anayasanın 73/4. Maddesi ile kendilerine tanınan kısmi düzenleme yetkisini aşırı kullanmalarıdır. Meclisi devre dışı bırakarak, Bakanlar Kurulu Kararları ile çok sık yapılan mevzuat değişiklikleriyle ortaya çıkan belirsizlik ortamında mükellefler ve doğal olarak vergi idaresi zor durumda kalmaktadır

Mükellefle vergi idaresi arasında köprü vazifesi gören muhasebeci ve mali müşavirler vergi kaybının önlenmesinde çok önemli bir role sahiptirler. Vergi kaçakçılığının önlenmesinde; bilhassa sahte fatura temininde, mal bedeli yüksek gösterilerek maliyet ve giderler şişirilmektedir. Dolayısıyla, Muhasebeci ve müşavirlik hizmeti yapanlar, bu hususta çok hassas davranmalı, davranmayanlar hakkında da ağır müeyyideler getirilmelidir.

Bu konuda en önemli problemlerden biri de bu mesleği icra edenlerin nitelikleridir. Vergi ve muhasebe ile çok fazla ilgisi olmayan çeşitli meslek mensuplarının, mesleğin çekiciliği noktasından hareketle yapmış oldukları baskılar sonucu, bir uzmanlık niteliği gerektiren Yeminli Mali Müşavirlik mesleğine kolayca geçebilmelerine olanak tanınmış olması, bu mesleği sıkıntıya düşürmeye başlamıştır. 3568 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun çıkışı sırasında ve daha sonradan, bu mesleklerin gelecekteki parlak yerini gören bazı kesimler ve meslek mensupları bu yasanın kapsamı içine girmeye çalışmışlardır.

Kayıtdışı nedeniyle ortaya çıkan vergi kayıp ve kaçaklarının önlenmesinde vergi idaresinin rolü açıktır. Vergi idaresi  yükümlüleri  ne derece yakından izleyebilirse, vergi dışına çıkma eğilimi de o derece azalır. Vergi idaresinin yükümlüleri vergi sonrası olduğu kadar vergi öncesi aşamada da izlemesi büyük önem taşımaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerden yararlanarak mükelleflerin işlemlerinin elektronik ortamda sürekli takibi mümkün hale gelmiştir. Bu alandaki gelişmeler aynı zamanda mükelleflerin vergi kaçırma yöntem ve tekniklerinde de artışlara neden olabilmektedir. Bu nedenle vergi idaresinin ve vergi denetim elemanlarının bilişim teknolojisi konusunda en az mükelleflerin kullandığı teknoloji kadar bilgi sahibi olması büyük önem kazanmıştır. Bilgisayar destekli yaygın ve yatay denetimli devamlı izleme ağının oluşturulması, salt vergi sonrası yapılan detaylı incelemelere oranla daha etkili bir yöntemdir.

Kayıt dışı ekonominin önlenmesinde belki de en etkili olanı denetim mekanizmasıdır. Yakalanma riski düşük buna karşılık elde edilen fayda yüksek ise vergi kaçırma cazip hale gelecektir. Mükellefler kendilerinin ne kadar az denetleneceğini bilirlerse vergi kaçırma konusunda o oranda cesaretli olacaklardır. Bu gerçeğe rağmen ülkemizde vergi inceleme oranları yüzde 3-5’lerde seyretmektedir. Bu düşük inceleme oranının ardında yatan temel neden, vergi inceleme elemanlarının sayıca yetersiz olması, vergide uzmanlaşan kişilere özel sektörden son derecede cazip tekliflerin gelmesi ve kamunun bu elemanları bünyede tutacak imkanlar sunamaması gelmektedir.

Mükellefin vergiye uyum gösterememesinde yönetimin de etkisi olabilmektedir. Dolayısıyla, vergi kaçakçılığı güdüsü, vergiye uyumsuzluktan kaynaklanabilmektedir; Denetimin ve cezaların düşüklüğü, risk alma eğiliminin güçlü oluşu, vergi oranlarının yüksekliği kaçakçılık davranışı için gerek şarttır, fakat yeter şart değildir. Ayrıca kaçakçılık fırsatlarının da varlığı gerekir. Bu fırsatların iyi bir vergi idaresi ile ortadan kaldırılması yani vergi mevzuatındaki boşlukların düzeltilmesi denetimlerde bir artış olmasa da kayıt dışılığı azaltacaktır.

Vergi idarelerinin de bu bağlamda verimli çalışma koşullarına ulaştırılmaları şarttır. İlk olarak Türkiye çapında vergi daireleri arasında ve diğer devlet daireleri ile çok hızlı bir şekilde çalışacak bilgisayar ağının kurulabilmesi ve daireler arasında eş güdümün sağlanması gerekmektedir. Mükelleflerin bütün iktisadi işlemlerinin takip edilmesinde bilgisayar sistemine süratle geçilmeli ve çalışmalar hızlandırılmalıdır. Bunun yanında vergi kaçakçılığının en çok gerçekleşme imkanı bulduğu nakit paradan plastik para adı verilen kredi kartı, banka kartı ve çek gibi bankaların aracı olacağı bir ödeme sistemine geçilmelidir. Fatura verme sınırında olduğu gibi belli bir meblağı aşan ödemeler çek veya kredi kartı ile ödenmesi zorunluluğunda olmalıdır.

Esasen yapılan analizler göstermiştir ki vergi kaçakçılığı ve vergiden kaçınma, varlığı kabul edilen fakat hiçbir zaman tamamen ortadan kaldırılamayan olgulardır. Vergi yapısında gerçekleştirilen değişiklikler de bunu tam önleyemez ve bu değişiklikler vergi idaresinin tecrübesini, başka bir deyişle uzmanlaşmasını engelleyerek vergi erezyonunun sürmesine katkı sağlar.

DİĞER NEDENLER

Kayıt dışı ekonominin yoğun bir şekilde yaşandığı ülkelerde en önemli ekonomik sorunlardan birisi de enflasyondur çünkü enflasyon mükelleflerin fiktif karlarının da vergilendirilmesine neden olmaktadır. Özellikle artan oranlı gelir vergisi tarifesine sahip olan ülkelerde gelir dilimi kaymasıyla mükellefler, reel gelirleri artmasa da daha üst bir gelir dilimine kayarak vergi yükleri hızlı bir artış trendine girmektedir. Bu durum da mükelleflerin bazı kazançlarının vergi idaresinden gizlenmesi sonucunu doğurur. Bunun sonucu olarak da devlet yetersiz kalan vergiler sebebiyle sınırsız bir şekilde borçlanma ve para basımına gider ve faiz oranlarının yükselmesiyle enflasyon oranı artar ve akabinde de gelir dağılımındaki denge bozulur.

İktisat teorisi, bireyi rasyonel davranan ve bunun sonucunda da refahını azamileştirme çabası içinde bir varlık olarak ele almaktadır. Vergi kaçakçılığı, mikro ekonomi çerçevesinde, rasyonel davranan bireylerin belirsizlik veya riziko şartlarında refahlarını artırma çabası içinde karar vermeleridir. Birey vergi kaçırarak- daha az gelir vergisi ödeyerek- daha az gelir kaybına uğrayacak ve faydasını artıracaktır.

Kayıt dışılığın ekonomik sebeplerinden birisi de milli gelirin ülke içerisinde bireyler ve firmalar arasında adil dağılmamasıdır. Gelişme yolundaki ülkelerde özellikle orta sınıfın azlığı, alt ve üst tabakaların yoğunluğu; kayıt dışı ekonominin önemli nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Bu durum özellikle küçük aile şirketlerinde görülmektedir. Küçük şirketler, büyük firmalarla rekabet edebilmek için vergi kaçakçılığına imkan buldukları anda bu fırsatı değerlendirmektedirler. Bu firmalarda, denetim ve belge düzeni büyük ölçekli firmalara göre daha düşük seviyede bulunduğundan kaçakçılık eğilimi de artış göstermektedir. Bunun yanında gelir dağılımındaki bozukluk küçük yaştaki çocukların kayıtsız olarak çalışmalarına yol açtığı gibi marjinal kesimi (ayakkabı boyacılığı, jetonculuk, işportacılık v.b.) genişletmekte bu sektörde de işlemlerin kayıt dışı tutulması sebebiyle vergi kaçakları artmaktadır. Dolayısıyla istikrarlı bir istihdam politikasıyla yeni iş yerlerinin açılması marjinal kesimi azaltacağı gibi işgücünün kayıt altına alınmasında önemli bir politik araç vazifesi görecektir. Tabii ki bu bağlamda nüfus politikasının da düzenlenmesi, aile planlamasına önem verilmesi gerekmektedir. Çünkü, nüfusun kontrolsüz bir şekilde artması kayıt dışı istihdamı, peşinen de kayıt dışı gelirleri artıracaktır.

Bazen bazı firmalara tanınan istisnalar bunlardan yararlanamayanlar için geçerli bir vergi kaçakçılığı nedenini oluşturmaktadır. Örneğin yatırım indiriminden ancak belirli yatırım tutarlarını geçenler faydalanabilmektedir. Bu durum, bu tutarlara ulaşamayan kişi veya firmalara karşı haksız rekabeti oluşturabilecektir. Çünkü yatırım indiriminden istifade eden bir gerçek veya tüzel kişilik, maliyetlerini azalttığı için mallarını daha düşük fiyatlarla piyasaya sürebilecek bu durumda yatırım indiriminden yararlanamayan firma açısından haksız bir rekabeti doğuracaktır. Bu gibi istenmeyen sonuçların doğmasının önlenmesinde, kanuni düzenlemelerin çok titiz yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla Mükellefler arasında farklı vergisel yükümlülükler doğuracak kanuni düzenlemeler kayıt dışı ekonominin boyutlarını genişletecektir.

Emek üzerindeki vergi baskısının azaltılması, sermaye ve ekonomik sistem açısından faydalı sonuçlar doğuracaktır. Şöyle ki; Brüt ücret- net ücret açıklığının daraltılması istihdamı artıracak, kayıt dışı istihdam yönündeki basınçları azaltacaktır. Bunun dolaylı bir sonucu ise gelir vergisi ve SSK primi tahsilat artışı olacaktır. Dolayısıyla bu kurumların borçlanma gereksinimleri azalacak ve enflasyonist baskılarda bir nebze de olsa azalış gösterecektir

 KAYITDIŞI EKONOMİNİN ÖLÇÜLMESİ

Kayıtdışı ekonominin ölçülmesine yönelik olarak yapılan çalışmalar iki temel zaafiyeti bünyelerinde barındırmaktadırlar (Colledge: 1). Birinci olarak kayıtdışılığın kapsamının tam olarak belirlenememesi ve bu nedenle tam olarak ölçülememesidir. Kayıtdışı kavramı ile ilgili olarak kullanılan ve daha önceki bölümlerde zikrettiğimiz pek çok kavram kapsamı belirlemenin ne denli güç olduğunu göstermektedir. İkinci neden ise, kayıtdışılığın ölçülmesi ile ilgili olarak oluşturulan modellerin yüksek seviyede varsayımlar içermesi nedeniyle gerçek yaşamdan kopuk bir yapı arzetmesi ve gerçek kayıtdışılığı kavramaktan uzak oluşudur.

Kayıtdışı ekonominin ölçülmesinde değişik yöntemler kullanılmaktadır. Bunlar: doğrudan yöntemler (mikro yaklaşım) ve dolaylı yöntemler (makro yaklaşım) şeklinde iki ana başlık altında toplanabilir. (Çetintaş, 2003:23-24; Kıldiş, 2000:7-8; Us, 2004:22-28; 19. Maliye Sempozyumu, 2004, Savaşan, 57-58; Yereli, 2004;19).  Mikro yaklaşımda, bireysel davranışların söz konusu olduğu anketler kullanılarak veya vergi inceleme raporları değerlendirilerek elde edilen bilgilere dayanılarak kayıtdışı ekonomi ölçülmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevedeki anketlere örnek olarak, hane halkı anketleri, işyeri anketleri, zaman kullanım anketleri, vergi anketleri ve diğer anketler verilebilir (Koyutürk, 2005, 1).

Makro yaklaşım ise, makroekonomik göstergelerden yararlanılır. Bu yöntemde,

  • Ya, harcamalar yolu ile bulunan milli gelir rakamları ile gelir yaklaşımı ile elde edilen milli gelir rakamlarının karşılaştırılması (gelirlerle harcamalar arasındaki farkların dikkate alınması) suretiyle sonuca ulaşılabilir;

  • Veya, parasal istatistiklerden yararlanılarak (emisyon hacmi üzerinden nakit para oranı veya sabit oran tekniği kullanılmak veya vadesiz mevduatı da dikkate alıp işlem hacminden hareket etmek yolu ile veya verginin bağımsız değişken olarak yer aldığı veya almadığı iki regresyondan elde edilen para talepleri arasındaki farkı esas alan ekonometrik yöntem uygulanmak suretiyle) hesaplama yapılır;

– Ayrıca, işgücü girdilerindeki (istihdamdaki) değişiklikler ölçü alınabilir;

– Veya, son zamanlarda başvurulan kullanılan fiziksel girdiler (özellikle elektrik tüketimi) değerlendirilerek sonuca ulaşılabilir;

  • Ya da kamusal denetimlerden (vergi incelemelerinden) yararlanılarak kayıtdışı ekonomi hesaplanmaya çalışılır.

Kayıtdışı ekonominin tahmininde, sadece yukarıda belirtilen unsurları değil, kayıtdışılığın nedenlerini ve etkilerini topluca dikkate alarak kurulan modellerden (MIMIC yaklaşımı) yararlanmak da başka bir hesaplama yoludur.

KAYITDIŞI EKONOMİNİN BÜYÜKLÜĞÜ

Kayıtdışı ekonomi günümüzde büyük boyutlara ulaşmıştır. ABD’de yıllık kayıtdışı ekonominin büyüklüğü bir trilyon dollar olarak tahmin edilmektedir[1]. Kayıtdışı ekonominin büyüklüğünün hesaplanmasında kullanılan kıyaslama ölçütü olarak kayıtdışı ekonominin GSMH’ya oranı kullanılmaktadır. Aşağıdaki tabloda OECD ülkelerinde kayıtdışı ekonominin GSMH’ya oranlarına yer verilmektedir.

 TABLO : OECD Ülkelerinde KAYITDIŞI Ekonominin GSMH’ya oranı (%)

Ülkeler / Yıllar 1960 1978 60-78 Artış oranı 89-90 90-93 94-95 96-97 78-97 Artış

oranı

1999-2000 2000-2001*
İsveç 5.4 13.2 7.8 15.8 17.0 18.6 19.5 6.3 19.2 19.1
Belçika 4.7 12.1 7.4 19.3 20.8 21.5 22.2 10.1 22.2 22.0
Danimarka 3.7 11.8 8.1 10.8 15.0 17.8 18.2 6.4 18.0 17.9
İtalya 4.4 11.4 7 22.8 24.0 26.0 27.2 15.8 27.1 27.0
Hollanda 5.6 9.6 4 11.9 12.7 13.7 13.8 4.2 13.1 13.0
Fransa 5.0 9.4 4.4 9.0 13.8 14.5 14.8 5.4 15.2 15.0
Norveç 4.4 9.2 4.8 14.8 16.7 18.2 19.4 10.2 19.1 19.0
Avusturya 4.6 8.9 4.3 5.1 6.1 7.0 8.6 -0.3 9.8 10.6
Kanada 5.1 8.7 3.6 12.8 13.5 14.8 14.9 6.2 16.0 15.8
Almanya 3.7 8.6 4.9 11.8 12.5 13.5 14.8 6.2 16.0 16.3
Amerika 6.4 8.3 6.1 6.7 8.2 9.2 8.8 0.5 8.7 8.7
İngiltere 4.6 8.0 3.4 9.6 11.2 12.5 13.0 5 12.7 12.5
Finlandiya 3.1 7.6 4.5 18.1 18.0
İrlanda 1.7 7.2 5.5 11.0 14.2 15.4 16.0 8.8 15.9 15.7
İspanya 2.6 6.5 3.9 16.1 17.3 22.4 23.0 16.5 22.7 22.5
İsviçre 1.1 4.3 3.2 6.7 6.9 6.7 7.8 3.5 8.6 9.4
Japonya 2.0 4.1 2.1 10.6 11.3 7.2 11.2 11.1
Yunanistan 27.2 29.6 30.1 28.7 28.5
Avustralya 10.1 13.0 13.8 13.9 14.3 14.1
Y.Zelanda 9.2 9.0 11.3 12.8 12.6
Portekiz   15.6 22.1 22.8 22.7 22.5
Ortalama (%) 5.1 8.7 5 11.9 14.4 15.9 16.8 7.5 16.8 16.7

Kaynak: F.Shneider, 2000, s. 11.(* ilk 9 aylık verilere göre yapılmış tahmin)

Gülay Akgül Yılmaz (19. Maliye Sempozyumu, 2004, 19-28). (Özdemir, 2005’ten aktarılmaktadır).

Sabit oran yöntemi esas alınarak hesaplanan yukarıdaki rakamlardan, 1960-1997 döneminde gelişmiş OECD ülkelerinde kayıtdışı ekonomi hacminin artış eğimimi gösterdiği, bu oranın halen % 8-25 arasında seyrettiği anlaşılmaktadır. OECD ülkeleri arasında kayıtdışı ekonominin en yüksek olduğu ülkeler sırasıyla; Yunanistan (% 28.7), İtalya (% 27.1), İspanya (% 22.7) ve Portekiz (% 22.7)’dir. Diğer yandan, 1999-2000 döneminde kayıtdışı ekonomi Afrika ülkeleri için % 41.1, Orta ve Güney Amerika ülkeleri için % 42.2 ve Asya ülkeleri için %29.3 olarak hesaplanmıştır. OECD ülkeleri için ortalama oranın %16.7 olduğu dikkate alınarak, kayıtdışı ekonomi ile ekonomik gelişmişlik düzeyi arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılabilmektedir (Yılmaz, Gülay Akgül; 19.Maliye Sempozyumu, 2004, 19-28).

Nitekim, kayıtdışı ekonominin GSMH’ya oranı; sanayileşmiş ülkelerde % 8-10, gelişmiş ülkelerde % 10-30, gelişmekte olan ülkelerde % 30-60, az gelişmiş ülkelerde de % 60-80, oranında seyretmektedir (Koyutürk, 2005, 5).

 TÜRKİYE’DE KAYITDIŞI EKONOMİNİN BÜYÜKLÜĞÜNE YÖNELİK ÇALIŞMALAR

Türkiye’de kayıtdışı ekonominin büyüklüğünün ölçümü amacıyla değişik yaklaşımlarla değişik yıllarda pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar ve çalışma sonuçları aşağıdaki gibidir :

TABLO: Türkiye’de Kayıtdışı Ekonominin GSMH’ya oranı (%) ile ilgili olarak yapılan araştırmalar ve araştırma sonuçları

kayıtdışı büyüklük.JPG

 

Yukarıdaki rakamlardan anlaşılacağı üzere, Türkiye’de kayıtdışı ekonominin büyüklüğü konusunda tek bir rakam vermek güçtür. Bunda kayıtdışı kavramının tek bir tanıma indirgenememiş olması, bu nedenle araştırmacıların kayıtdışı olarak niteledikleri alanın kapsamının farklı olması, yöntemlerinin farklılığı, ayrıca ülkemiz ekonomisinin kendine has özellikleri, araştırmada kullanılan verilerin güvenilirliği vb. sorunlar sonuçlardaki bu denli farklılığın temel nedenleri arasında yer almaktadır.

Bununla birlikte, hesaplama yöntemlerinde bazı farklılıklar olsa da, hemen her çalışmada kayıtdışı ekonominin büyüklüğünün önemli boyutlarda olması kayıtdışılığın tehlikeli sonuçlar yaratacak kadar da geniş olduğu, kayıtdışı ekonominin kayıtlı ekonomi içerisindeki payının vergi incelemelerine göre, bu verilerden elde edilen sonuçların yanılgı olasılığı, denetim oranı, kesinleşme ve tahsilat durumu gibi bilinen nedenlerle, yüksek olsa bile, (1999 yılında % 80,9, 2001 yılında % 184, 2002 yılında % 54 gibi oranlarla) oldukça yüksek boyutlarda çıktığı (Kızılot, Şükrü:19. Maliye Sempozyumu:128) ve tüm bulguların basit aritmetik ortalamasına göre kayıtdışı ekonominin % 30-35’den az olmadığı kabul edilirse (Yereli, 2004:Giriş), Türkiye’de kayıtdışı ekonominin vergi gelirleri açısından önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır (Us; 2004, 45-47). Nitekim, aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere, 1999-2003 döneminde GSMH’nin ortalama % 4’ü oranında vergi kaçağı oluştuğu belirlenmiş, sadece 2003 yılında en az 66, 5 katrilyon liralık gelirden takriben 15, 7 katrilyon lira (Kızılot, Şükrü:19. Maliye Sempozyumu:128), 2004 yılında da 22, 3 katrilyon lira vergi alınmamıştır. Bu dönemde vergi yükü ortalamasının % 21, 6 olduğu dikkate alınırsa, kayıtdışı ekonomi oranının yine ortalama (% 4, 0 / % 21, 6) % 18, 5 düzeyinde olduğu görülmektedir (Aktürk, 2004:121-123).

KAYITDIŞI EKONOMİ VERGİ İLİŞKİSİ

Günümüz vergi sistemlerinde vergi kayıp ve kaçakları süregelen ve her geçen gün büyüyen bir sorundur. ABD Internal Revenue Service verilerine göre vergi kayıp ve kaçakları bu yöndeki verilerin tutulmaya başladığı yıldan sonraki 11 yıllık periyotta yüzde 67 artış göstermiştir. Vergi kayıp ve kaçaklarının GSYİH’ya oranı 1981 yılında 1.6 iken 1992 yılında yüzde 2’ye ulaşmıştır. Gelir vergisi için vergi kayıp ve kaçaklarının toplanan gelir vergisine oranı ortalama olarak yüzde 22, 23 seviyesindedir (IRS, 1997)

Bir ekonomideki toplam vergi kaybı kayıtlı ekonomi içindeki vergi kayıpları (vergi harcaması olarak isimlendirilen indirim, istisna ve muafiyetler gibi) ile kayıtdışı ekonomiden kaynaklanan vergi kayıplarının toplamından oluşmakta olup bu vergi dışı piyasa ekonomisi olarak da adlandırılmaktadır (Yereli, 2004, 16-17). Buradan hareketle, kayıtdışı ekonomiden kaynaklanan toplam vergi kaybı, teorik olarak, tüm ekonominin kayıt altına alındığı varsayılan durumdaki potansiyel vergi geliri ile fiilen toplanan vergi geliri arasındaki fark olarak da tanımlanabilmektedir (Önder, 2001:6-8).

Amerika Birleşik Devletlerinde 1994 yılında yapılan bir araştırmada, her yıl yaklaşık 10 milyon mükellefin kayıt tutmadıklarından veya eksik beyandan bulunmalarından dolayı 117 milyar dolar vergi kaybı doğmaktadır (Dalton, 1994)

Kayıtdışı nedeniyle ortaya çıkacak vergi kaybı konusunda değişik yaklaşımlar nedeniyle farklı değerlendirmeler söz konusudur (Özdemir, 2005). Milli gelir modeli çerçevesinde yapılmaya çalışılan vergi kaybının tahmin yönteminin bir başka yaklaşımında da, vergi kaçağı nedeni ile vergiden sonraki ücret düzeyinin değişmesi nedeniyle emeğe olan talebin ve buna bağlı olarak da milli gelirin yükselmesi ve böylece fiili vergi oranı değişmeden vergi gelirinin artacağı varsayımı söz konusudur. Vergi kaçağının yaygın olduğu durumlarda ekonomide nakit gereksiniminin artacağı varsayımı altında, vergi kaçağına bağlı olarak, ekonomide işlem saiki ile para talebinin artacağı, bunun faiz oranını yükselteceği, yükselen faiz oranlarının yatırımlar üzerinde caydırıcı etki yaparak milli gelir üzerinde düşüş yönünde etkide bulunacağı, ancak, cari işlemlerin artmasının milli geliri arttırarak milli gelir düzeyi ile ilgili net etkinin farklı yöndeki bu iki gelişmenin bileşkesi sonucu ortaya çıkacağı yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır.

Kayıtdışı ekonomik faaliyetler nedeniyle ortaya çıkacak vergi kayıp ve kaçaklarının tahmin edilmesi oldukça güçtür. Bunun önünde iki önemli engel bulunmaktadır (Özdemir, 2005): Bunlardan biri bizzat kayıtdışı ekonominin tahmin ve ölçümünde karşılaşılan güçlüklerdir. Türkiye’de kayıtdışı ekonominin GSMH’ye oranı ile ilgili, % 1, 5, % 35, % 40, % 137, % 184 gibi birbirinden çok farklı çok sayıda bulgu saptanmış olması, üstelik, aynı temel yıl ve aynı yöntemin kullanılmış olmasına karşın, birbirini izleyen yıllarda çok büyük dalgalanmalar görülmesi söz konusu güçlüğü ortaya koyan en çarpıcı örnektir. Kayıtdışı ekonominin boyutları, yeraltı ekonomisini de kapsayacak biçimde genişletildiğinde, bu alanın ölçümündeki aşırı zorluklar ve hatta olanaksızlıklara bağlı olarak, sonuçların geçerliliği daha da zayıflamaktadır.

Kayıtdışı ekonominin neden olduğu vergi kaybının hesaplanmasındaki diğer temel güçlük ise, kayıtdışı ekonominin boyutları ile vergi kaybı boyutunun simetrik bir ilişki içinde bulunmamasıdır. Bunun nedeni ise, kayıtdışı alan büyüdükçe, kayıt içinin taşıdığı vergi yükünün, belirli miktarda gelir sağlamaya yönelik olarak, siyasal karar süreci sonunda vergi oranlarının yükseltilmesi dolayısıyla, artmasıdır (Önder, 2001:7).

 

Kaynaklar

ALLINGHAM, Michael G. and Sandmo, Agnar: “Income Tax Evasion: A Theoretical Analysis” . Journal of Public Economics, Nov., 1972.

ALTUĞ, Osman: Kayıtdışı Ekonomi, Türkmen Kitabevi, 2. Basım, 1999.

AYDEMİR, Şinasi, Türkiye’de Kayıtdışı Ekonomi, İstanbul, 1995.

COLLEDGE, Michael: Principles and Practices in The Measurement of The  Unrecorded Economyi: Duscussant’s Remarks, OECD

CRANE, Steven E. and NOUZAD, Farrokh: “An Empirical Analysis of Factor That Distinguishes Those Who Evade Their Tax Return From Those Who Choose To File A Return” , Public Finance and Irregular Activities, (W.W. Pommerehne, ed.),IIPF,49, Berlin, 1994.

DALTON, Tom: The New IRS Approach to Nonfilers and Nonpayers, Aralık. 1994.

FEIGE, Edgar L. : “The Meaning and Measurement of the Underground Economy”, The Underground Economies: Tax Evasion and Information Distortion, Edgar L. Feige (ed.), Cambridge University Press, Cambridge, 1989.

GILES, David: The Hidden Economy and Tax- Evasion Prosecutions in New Zealand, Department of Economics, University of Victoria, Nisan 1996.

GILES, David: The Underground Economy: Minimizing the Size of Government, Department of Economics, University of Victoria, Mart 1998, s.4.

GILES, David: Causality Between the Measured and Underground Economics in New Zealand, Department of Economics University of Victoria, Şubat 1996, s.2.

GÜMÜŞ, Turgut: “Dışsallık ve Kayıtdışı Ekonomi Kavramına İlişkin Bir Değerlendirme”,  Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:2, Sayı:3.63-70.

IRS, 1997, Data Book, Table 15.

KILDİŞ Yusuf: “Kayıt Dışı Ekonominin Ulusal-Uluslar Arası Boyutu ve Çözüm Önerileri”, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 2, Sayı:2, 2000.

OECD: Principle of Good Tax Administration – Practice Note,  OECD Centre for Tax Policy and Administration,GAP001. 1999.

OECD: Risk Menagement  – Practice Note, OECD Centre for Tax Policy and Administration,GAP003. 2001.

ÖZDEMİR, Biltekin: “Vergilendirilmemiş Mali Güç (Kayıtdışı Ekonomi)”, E-Yaklaşım, Sayı:24, Temmuz 2005.

SCHNEIDER, F. ve ENSTE, D.H: “2000 Shadow Economies, Size, Causes, and Consequences; Journal of Economic Literaure, v. XXXVIII, 77-114

SENNHOLZ, Hans F., The Underground Economy, Ludwig von Mises Institute, 2003.

YERELİ, Ahmet Burçin ve KARADENİZ, Oğuz: “2004 Türkiye’de Kayıtdışı İstihdamın Vergi Kayıp ve Kaçakları Üzerine Etkisi” Uludağ Üniversitesi, İİBF, 19. Maliye Sempozyumu, 2004

YILMAZ, Gülay:Kayıtdışı Ekonomi: Ulusal ve Küresel Boyutları ve Dinamiklerinin Analizi”  Uludağ Üniversitesi, İİBF, 19. Maliye Sempozyumu, 2004

 

 

 

 

[1] http://en.wikipedia.org/wiki/Underground_economy