AKLAMA VE TERÖRÜN FİNANSMANI

Terörün Finansmanı Suçu ile İlgili Yargıtay Genel Kurul Kararı

              T.C.

                 YARGITAY

            Ceza Genel Kurulu

Esas No      :   Karar No :       İtirazname  :   2017/16-692    2018/41           2014/74166

Y A R G I T A Y     K A R A R I

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi          : 16. Ceza Dairesi

Mahkemesi     : MALATYA 3. Ağır Ceza

Günü   : 21.11.2013

Sayısı  : 73-134

Davacı            : K.H.

Sanıklar                         : 1- Ali Kartal, 2- Aligül Mavi, 3- Deniz Akgül

Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanık Ali Kartal’ın TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2 ve 3713 sayılı Kanun’un 5. maddeleri gereğince 7 yıl 6 ay hapis, sanıklar Aligül Mavi ve Deniz Akgül’ün TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5 ve TCK’nun 62. maddeleri gereğince 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, tüm sanıklar yönünden TCK’nun 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.01.2011 tarih ve 56-13 sayılı hükümlerin, sanık Ali Kartal ile sanıklar Aligül Mavi ve Deniz Akgül müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 11.02.2013 gün ve 10912-1979 sayı ile;

“…Sanıklar müdafileri ile sanık Ali Kartal’ın diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 85. maddesiyle TCK’nun 220/7. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle sanıkların hukuki durumlarının yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 21.11.2013 tarih ve 73-134 sayı ile; eylemlerinin terörizmin finansmanı suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanık Ali Kartal’ın 6415 sayılı Kanun’un 4/1. maddesi gereğince 5 yıl hapis, sanıklar Aligül Mavi ve Deniz Akgül’ün aynı Kanun’un 4/1 ve TCK’nun 62. maddeleri gereğince 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, tüm sanıklar yönünden TCK’nun 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluklarına ve mahsuba karar verilmiş, bu hükümlerin de sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 27.06.2016 tarih ve 1631-4468 sayı ile;

“Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür” açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.  

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 14.10.2016 gün ve 74166 sayı ile;

“Yüksek 16. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklardan birincisi, sanıkların sübut bulan eylemlerinin TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesinde düzenlenen örgüte yardım suçunu mu yoksa 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi kapsamında terörizmin finansmanını sağlama suçunu mu oluşturduğuna ilişkindir. 

İkinci uyuşmazlık noktası ise sanıklar hakkında TCK’nun 220/7. maddesinin 2. cümlesinin uygulanıp uygulanmayacağıdır. Bu sorunun çözümü öncelikle sanık lehine yapılan  temyiz sonrası sanık aleyhine hüküm kurma yasağı açısından önemlidir.

Sanıklar hakkında 20.04.2010 tarihinde Kahramanmaraş ili Nurhak ilçesi kırsal alanında PKK terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında silahlı çatışma çıktığı, çatışmada Şervan kod isimli Hüseyin Torunoğlu’nun teslim olduğu, terör örgütü içinde faaliyette bulunduğu dönemde örgüte yardımcı olanları beyan etmesi üzerine bu tanığın beyanları ve teşhisinin hükme esas alındığı anlaşılmaktadır.

Tanık Hüseyin Torunoğlu’nun ifade ve teşhisinde; sanık Deniz Akgül ile ilgili olarak kolluk ifadesinde, ‘Deniz isminde bir şahıstan ben ve Davut (K) bu şahsa kendi aramızda Ökkeş diyorduk, yiyecek, koyun ve roman tarzı bir kaç kitap aldık. Daha sonra bizimle ilgili konuştuğunu öğrenince bu şahsa 5.000 Euro ceza verdik. Cezaya karşılık 3.000 Lira para aldık. Ayrıca bu Deniz isimli kişi bize bir tane dijital kamera aldı. Bir tane de kendisine ait dijital kamerayı biz aldık’ şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık Ali Kartal ile ilgili olarak, ‘Nurhak ilçesi Şerbetli mezrasında yaylacılık yapan ve ismini Ali Kartal olarak bildiğim bir şahsın çadırına 2009 yılı Mayıs ayında ben ve Şervan ile Davut (K) gittik. Bir miktar un, tereyağı, şeker, çay, ekmek vb. malzeme istedik. O da bize kendi rızası ile verdi. Daha sonra da bize gülerek ‘sizi ne zaman ihbar edeyim’ dedi. Davut (K) ona ‘ne ihbarı, ihbar falan yok, sen bizi görmedin, biz seni görmedik’ dedi. Ali Kartal da ‘olur mu öyle ben sizi niye ihbar edeyim ki, yarın öbür gün bir olay olursa bana bir şey olmasın, asker benden bilmesin’ dedi. Yine bu şahsın evine 2010 yılı Nisan ayının 10’unda ben, Şervan (K), Reber (K), ve Sinan (K) kod ile gittik. 10 kg kadar un, 3-4 kg peynir, 1 şişe süt, 4 kg kadar bulgur, bir miktar tuz ve çamaşır deterjanı aldık. Ayrıca bir torba un, şeker, 1 teneke yağ siparişi verdik, daha sonra gelip alacağımızı söyledik, ancak çatışma çıktığından alamadık. Bu şahsı malzeme alması için tehdit etmedik. Konuşarak ikna ettik. Bu şahsı teşhis ettim’ şeklinde beyanda bulunmuştur.

Sanık Ali Gül ile ilgili olarak, ‘Elbistan ilçesi Tapkırankale köyünden isminin Ali Gül olduğunu bildiğim bir şahıs ve komşusu olan şahsın evine birkaç defa gittik. Kendileri bize evde bulunan yaşamsal malzeme verdi. Savcılık huzurunda bu kişi ile yüzleştirme yapıldı, teşhis ettim’ şeklinde beyanda bulunmuştur. 

Hüseyin Torunoğlu savcılık ifadesinde, kolluk ifadesinin doğru olduğunu belirterek kolluk ifadesini teyit eder şekilde sanıklar ile ilgili açıklamada bulunmuştur. 

Sanıkların eylemi yukarıda belirtilen ve hükme esas alınan tanık beyanları ve dosya içeriğine göre terör örgütü mensuplarına hâl ve sıfatlarını bilerek ihtiyaç duydukları erzak ve malzemeyi temin etmektir.

Sanıklar hakkında örgüte erzak ve malzeme temin etmek suretiyle örgüte yardım suçundan TCK’nun 314/3 ve 220/7 maddeleri delaletiyle 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmıştır.

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.01.2011 gün ve 2010/56 Esas, 2011/13 Karar sayılı ilamı ile sanıkların hâl ve sıfatlarını bilerek örgüte erzak, giyim malzemesi vb. vermek suretiyle örgüte yardım ettikleri kabul edilmek suretiyle TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verilmiştir.

Sanıklar müdafilerinin temyizi üzerine Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 11.02.2013 gün ve 2011/10912 Esas, 2013/1979 Karar sayılı ilamı ile yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak sanıklar hakkında hükümden sonra 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 85. maddesi ile TCK’nun 220/7. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle sanıkların hukuki durumlarının yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir. Bozma sonra mahkemece bozmaya uyma kararı verilmiş, ancak TCK’nun 220/7. maddesi gereğince sanıkların suçu işleyiş biçimi, yardımın niteliği nazara alındığında, cezadan indirim yapılmayacağı belirtilmiştir.

6352 sayılı Kanunun 85. maddesi ile TCK’nun 220. maddesinin yedinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

‘(7) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.’

    Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, 6352 sayılı Kanunun amaç, kapsam ve gerekçesi, TCK’nun 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesinde düzenlenen orantılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı, sanıkların kasta dayalı kusurunun yoğunluğu ile güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak; tayin olunan cezadan TCK’nun 220.  maddesinin  yedinci  fıkrasının  ikinci cümlesinde yer alan düzenleme uyarınca hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun ve gösterilen indirim miktarı ile orantılı makul ve makbul bir indirim yapılması gerekirken, dosya kapsamına uymayacak biçimde ve yetersiz gerekçe ile indirim yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle bozulması gerekmektedir.

 Sanıkların sübutu kabul edilen eylemleri, özgür iradeleri ile ve hâl ve sıfatlarını bilerek PKK terör örgütüne yiyecek ve yaşam malzemesi, sanık Deniz Akgül bakımından bir kez örgüt tarafından ceza kesilmesi nedeniyle alınan 3.000 Lira ve bir kez de örgüt mensuplarına 200 Lira vermekten ibarettir. Sorun, bu eylemlerin terör örgütüne yardım suçunu mu, terörün/terörizmin finansmanı suçunu mu oluşturacağına ilişkindir.

Terör örgütüne yardım fiili,

5237 sayılı TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesinde düzenlenen şekliyle genel nitelikte silahlı terör örgütüne yardım suçu,

5237 sayılı TCK’nun 315. maddesinde düzenlendiği şekliyle silahlı terör örgütüne silah temin etme suçu,

18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen, 16.02.2013 tarihinde yürürlükten kalkan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesinde yer alan ve 16.02.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanunun 4. maddesinde düzenlenen Terörizmin finansmanını sağlama suçu şeklinde gerçekleşmektedir.

Yüksek Yargıtayın yerleşik içtihatlarında silahlı terör örgütüne silah ve finansman sağlama haricinde örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yapılan her türlü yardımın silahlı terör örgütüne yardım kapsamında kaldığını belirterek örnek olarak barınma, nakletme, istihbari bilgi sağlama, örgüt üyelerinin araştırılması, yakalanmasını engellemeye yönelik imkân sağlama hallerini saymıştır.

Terörizmin finansmanıyla mücadele konusunda ayrıntılı düzenlemeler içeren ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 09.12.1999 tarihinde kabul edilen Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme, ülkemiz tarafından 10.01.2002 günlü, 4738 sayılı Kanunla uygun bulunmuş, Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiştir. Terör ve terörizmin finansmanıyla etkin mücadele edilmesi kapsamında, Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terör ve terörizmin finansmanıyla mücadeleye ilişkin kararlarının uygulanması ile terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve malvarlığının dondurulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla hazırlanan 6415 sayılı Kanun, 07.02.2013 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilmiş ve 16.02.2013 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

1- Terör örgütlerine ‘yiyecek ve yaşam malzemesi sağlamak’, ‘fon sağlamak’  kapsamında mıdır, yiyecek ve yaşam malzemesi fon olarak değerlendirilebilir mi?

Fon, 3713 sayılı Kanunun 8/2. maddesinde ‘para veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü mal, hak, alacak, gelir ve menfaat ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değer’ olarak, 6415 sayılı Kanunun 2/c maddesinde ise ‘para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belge’ olarak tanımlanmıştır. ‘Yiyecek ve yaşam malzemesinin’ kanuni tanımlardaki ‘değeri para ile temsil edilebilen taşınır mal’, ‘maddi her türlü mal’ olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Yiyecek ve yaşam malzemelerinin bu anlamda fon sayılması gerektiği açıktır.

2- Terör örgütü mensuplarına yiyecek ve yaşam malzemesi temin etmek suretiyle sağlanan fonun, 3713 sayılı Kanunun 8/1. maddesi kapsamında ‘terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağı’ veya 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi kapsamında ‘3. madde kapsamında suç olarak düzenlenen fiillerin gerçekleştirilmesinde kullanılacağı’ değerlendirilebilecek midir?

6415 sayılı Kanun madde 3 – ‘(1) Aşağıda sayılan fiillerin gerçekleştirilmesi amacıyla fon sağlanması veya toplanması yasaktır:

…b) 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller.

3713 sayılı Kanunda terör suçları, doğrudan terör suçları olarak 3. maddede, dolayısıyla terör suçları olarak da 4. maddede düzenlenmektedir.

Kabul edilen eylem, Kanunun 3. ve 4. maddelerinde düzenlenen örgütün amaçladığı suçlar ile amaç suç doğrultusundaki eylem ve faaliyetler bağlamında işlenen terör suçlarının işlenmesini sağlayıcı ve kolaylaştırıcı nitelikte bir eylem olduğunda kuşku yoktur.

Ancak, Türk Ceza Kanununun genel sistematiği içerisinde düşünüldüğünde; yukarıda ayrıntılı olarak  açıklanan yasal düzenlemeler ışığında yardım suçu düzenlendikten sonra bu çerçeve içerisinde, terör örgütlerine silah sağlamak veya finansman sağlamak suretiyle yardım suçunun, terör örgütlerine yardım suçunun özel bir düzenleniş şekli olduğu ve bu düzenlemenin ayrıca getirilmesinin de bir gerekçesi ve amacı olduğu anlaşılmaktadır.

Özel bir kanun olan 6415 sayılı Kanun ile, örgüte fon sağlamak suretiyle yardımın düzenlenmesi amacı, kanunun gerekçesinde açıklanmaktadır.

Kanuni düzenleme yapılmasının başlıca nedeni, terör örgütlerinin değişik finansman kaynakları ve metodları ile gerek ulusal gerek uluslararası boyutta mücadelenin etkinleştirilmesidir. Finansman kaynakları, ulusal ve uluslararası düzeyde uyuşturucu, silah kaçakçılığı, ulusal boyutta vatandaştan haraç alma faaliyetleri, yerel yönetimlerin insan ve malzeme gücünün örgütlerin faaliyetlerinin finansmanına seferber edilmesi gibi faaliyetlerin engellenmesidir.

 TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesi kapsamındaki yardımdan farklı daha organize, düzenli, süreklilik ve çeşitlilik arzedecek şekilde örgüt ile hiyerarşik bir bağ kurulmadan, belli bir organizasyon dahilinde ulusal ve uluslararası boyutta yapılan yardım  eylemlerinin cezalandırılması olduğu açıktır.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, sanıkların eyleminin örgüte bilerek ve isteyerek yardım suçunu oluşturduğu, sanıklar hakkında TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesi gereğince uygulama yapılması, 6352 sayılı Kanunun 85. maddesi ile değişik TCK’nun 220/7. maddesi gereğince cezalarından indirim yapılması gerektiği  gözetilmeden, anılan indirim maddesinin uygulanmaması ile 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince terörizmin finansmanı suçundan cezalandırılmalarına karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 16.03.2017 gün ve 6935-1127 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

1- Özel Dairece onanmasına karar verilen; sanık Hüseyin Gövce hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan mahkûmiyet,

2- Özel Dairece bozulmasına karar verilen; sanık Ahmet Akgül hakkında terörizmin finansmanı suçundan kurulan mahkûmiyet,

3- Temyiz edilmeksizin kesinleşen; sanıklar Seyit Hüseyin Taşar ve İsmail Akgül hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan beraat,

Hükümleri inceleme dışı olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar Deniz Akgül, Aligül Mavi ve Ali Kartal hakkında terörizmin finansmanı suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanıklar Ali Kartal, Aligül Mavi ve Deniz Akgül’ün silahlı terör örgütü mensuplarına erzak, yaşam malzemesi ve para temin etme eylemlerinin, silahlı terör örgütüne yardım suçunu mu, yoksa terörün/terörizmin finansmanı suçunu mu oluşturduğunun, sanıkların eylemlerinin silahlı terör örgütüne yardım suçunu oluşturduğunun kabulü halinde, yerel mahkemece sanıkların cezalarından TCK’nun 220.  maddesinin yedinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca indirim yapılmasına yer olmadığına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

 Sanıklar Ali Kartal, Aligül Mavi ve Deniz Akgül’ün silahlı terör örgütü mensuplarına erzak, yaşam malzemesi ve para temin etme eylemlerinin, silahlı terör örgütüne yardım suçunu mu, yoksa terörün/terörizmin finansmanı suçunu mu oluşturduğunun değerlendirmesinde:

İncelenen dosya kapsamından;

 Kahramanmaraş ili Nurhak ve Elbistan ilçeleri kırsalında PKK/KCK silahlı terör örgütüne bağlı olarak faaliyet gösteren grubun bulunduğu yerin güvenlik güçlerince tespit edilmesi sonucunda yürütülen çalışmalarda; başka bir davada yargılanmakta olan “Şervan” kod adlı Hüseyin Torunoğlu’nun, içerisinde bulunduğu grupla birlikte 19.04.2010 tarihinde Nurhak ilçesinde yaylacılık yapan inceleme dışı sanık Hüseyin Gövce’nin çadırına girdiklerinin termal kamera ile saptanması üzerine, 20.04.2010 tarihinde PKK terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında kırsal alanda silahlı çatışma çıktığı, “Reber” kod adlı terör örgütü mensubunun ölü olarak ele geçirildiği çatışma sırasında teslim olan Hüseyin Torunoğlu’nun, yürütülen soruşturma kapsamında örgüt içerisinde bulunduğu dönemde kendilerine yardımcı olanları gösterebileceğini beyan etmesi üzerine 24.04.2010 tarihinde söz konusu bölgede bulunan köylerde yer gösterme işlemi yapıldığı,

Hüseyin Torunoğlu’nun katıldığı yer gösterme işlemleri sonucunda;

1- Sanık Aligül Mavi hakkında yapılan teşhise ilişkin düzenlenen 24.04.2010 tarihli “yüzleştirme tutanağı” başlıklı belgede;

Hüseyin Torunoğlu’nun, Cumhuriyet savcısının da hazır bulunduğu teşhis işleminde; 2009 yılının bahar mevsiminde “Davut” kod adlı PKK terör örgütü üyesiyle birlikte sanık Aligül Mavi’nin Tapkırankale köyündeki evine iki defa gidip bu şahıstan yiyecek ve içecek türü erzak aldıklarını, hatta ilk gittiklerinde sanık Aligül’ün komşusu Mehmet Ali Mavi’nin de evde olduğunu, “Davut” kod adlı örgüt üyesinin bir odada bu iki şahısla konuştuğunu ifade ederek sanık Aligül Mavi’yi teşhis ettiği, bunun üzerine yer gösterme işleminde hazır bulunan ve yürütülen soruşturma sonucunda hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan  kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen tanık Mehmet Ali Mavi’nin söz alarak, Hüseyin Torunoğlu ve “Davut” kod adlı örgüt üyesinin, kendisinin de bulunduğu sırada sanık Aligül’ün evine gelip erzak istemeleri üzerine sanık Aligül’ün hazırladığı erzakı bu şahıslara teslim ettiğini beyan ettiğinin belirtildiği,

2- Sanık Ali Kartal hakkında yapılan teşhise ilişkin düzenlenen 24.04.2010 tarihli tutanakta;

 Hüseyin Torunoğlu’nun, Şerbetli mezrasında yaylacılık yapan sanık Ali’nin evine 2009 yılında bir örgüt üyesiyle birlikte giderek yağ, şeker, un ve çay alıp yemek yediklerini, yine 2010 yılı Nisan ayında örgüt üyesi üç kişiyle birlikte sanık Ali’nin evine giderek bu şahıs ile yanında bulunan ve yürütülen soruşturma sonucunda hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen tanık Hüseyin Güzel’le görüştüklerini, her hafta erzak almak için uğrayacaklarını söyledikleri sanık Ali’den yağ, şeker ve un aldıklarını, yağmur yağması üzerine eve girip sobayı yaktırdıklarını ve yemek yiyip dört saat kadar dinlendiklerini beyan ettiğinin belirtildiği,

3- Sanık Deniz Akgül hakkında yapılan teşhise dair düzenlenen bila tarihli “tutanaktır” ve “kimlik tespit tutanağı” ile 24.04.2010 tarihli “yüzleştirme tutanağı” başlıklı belgelerde;

24.04.2010 tarihinde üç jandarma personeli eşliğinde Elbistan ilçesi Hasanalili köyü Tatolar mezrasına getirilen Hüseyin Torunoğlu’nun, İbrahim oğlu sanık Deniz Akgül’ün İngiltere ülkesinde çalıştığını, bu şahıstan Tatolar mezrasında olduğu sırada 5.000 TL istediklerini, sanık Deniz’in kendilerine 3.000 TL, iki adet dijital kamera ile koyun, yiyecek ve roman tarzı bir kaç kitap verdiğini, ayrıca bu şahsın ”Jandarmayla aram çok iyi, isterseniz size haber getiririm” dediğini, bu nedenle ikili oynayacağından şüphelendikleri sanık Deniz ile 2009 yılında irtibatlarını kestiklerini beyan ederek sanık Deniz’e ait eşkal bilgilerini verdiği,

Yer gösterme işlemi sonrasında Jandarma görevlilerince yapılan araştırma sonucu  düzenlenen tutanakta; Hatay ilinde bulunduğundan bahisle teşhis edilemeyen sanık Deniz’in açık kimlik bilgilerinin, Hüseyin Torunoğlu’nun beyanları doğrultusunda belirlendiğine ilişkin açıklamalara yer verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Başka bir davada yargılanmakta olan Hüseyin Torunoğlu; şüpheli sıfatıyla müdafii  huzurunda soruşturmada; Tapkırankale köyünde oturan sanık Aligül Mavi’nin evine “Davut” kod adlı örgüt üyesiyle birlikte birkaç kez gittiklerini, sanık Aligül Mavi’nin evde bulunan yaşam malzemelerini kendilerine verdiğini, sanık Aligül Mavi’nin, milis seviyesinde olmasa da örgüte bilerek yardım ettiğini düşündüğü biri olduğunu, 2009 yılı Mayıs ayında, sanık Ali Kartal’ın Şerbetli mezrasındaki çadırına “Davut” kod adlı örgüt üyesiyle birlikte gittiklerini, bu şahsın kendilerine rızasıyla bir miktar un, tereyağı, şeker, çay ve ekmek verdiğini, daha sonra gülerek “Sizi ne zaman ihbar edeyim” dediğini, “Davut” kod adlı örgüt üyesinin sanık Ali’ye “Ne ihbarı, ihbar falan yok, sen bizi görmedin, biz de seni görmedik” dediğini, sanık Ali’nin de “Olur mu öyle? Ben sizi ihbar edeyim ki yarın öbür gün bir olay olursa bana bir şey olmasın, asker benden bilmesin” dediğini, yine 10.04.2010 tarihinde sanık Ali’nin evine “Reber”, “Agit” ve “Sinan” kod adlı örgüt üyeleriyle birlikte gittiklerinde, bu şahıstan bir şişe süt, on kg kadar un, dört kg peynir, dört kg bulgur, bir miktar tuz ve çamaşır deterjanı aldıklarını, ayrıca karşılığında sanık Ali’ye para vermeden birtakım erzak sipariş ettiklerini ve onları daha sonra gelip evden alacaklarını söylediklerini, ancak çatışma çıktığı için söz konusu erzakı alamadıklarını, kendilerinin terör örgütü üyesi olduğunu bilen Ali’yi, bu malzemeleri vermesi hususunda  tehdit etmediklerini, Elbistan ilçesi Tatolar mezrasında İsmail adlı bir şahsın evine “Davut” kod adlı örgüt üyesiyle gittiklerinde, evde İngiltere’den gelmiş olan Deniz’le karşılaştıklarını, Deniz’den yiyecek, koyun ve roman tarzı bir kaç kitap aldıklarını, daha sonra Deniz’in kendileri hakkında konuştuğunu öğrenince bu şahsa 5.000 Euro ceza kestiklerini, ancak cezaya karşılık kendisinden 3.000 TL aldıklarını, ayrıca Deniz’in kendilerine iki tane dijital kamera verdiğini, gözaltına alındığı tarihten itibaren verdiği ifadelerin ve yaptığı teşhislerin doğru olduğunu, herhangi bir baskı veya kötü muameleye maruz kalmadığını,

Kovuşturmada tanık sıfatıyla alınan ifadesinde ise; sanık Aligül’ün evine silahlı olarak saat 24.00 sıralarında gittiklerini, “Davut” kod adlı örgüt mensubunun eve girip bu şahısla görüştükten sonra ekmek, peynir gibi gıda maddeleriyle dışarı çıktığını, bu olay dışında sanık Aligül’ü görmediğini, hayvancılık yaptığı için kırsalda yaşayan sanık Ali’den bir kez silah zoruyla o an evde bulunan gıda maddelerini aldıklarını, önceki aşamalarda sanık Ali’yi teşhis etmediğini, sanık Deniz’i önceden görmediğini, tanımadığını ve teşhis etmediğini, bu şahıstan yardım almadıklarını, kırsalda yardım alacakları kişileri önceden araştırmadıklarını, gelecekleri günü bu kişilere bildirmediklerini ve tehditle yardım aldıklarını,

Tanık Mehmet Ali Mavi aşamalarda; amcasının oğlu olan sanık Aligül’ün evinde 2009 yılının bahar mevsiminde bir gün saat 20.00 sıralarında ziyaret amacıyla bulunduğu sırada kapının çalındığını, kapıyı açınca üzerinde kaleşnikof marka tüfek bulunan “Davut” kod adlı örgüt üyesinin içeri girdiğini, Hüseyin Torunoğlu’nun dışarıda kaldığını, “Davut” isimli örgüt üyesinin selam verip “bize ekmekle yiyecek ve gıda maddesi verin” diyerek yaklaşık yirmi dakika evde kaldığını, bu süre içerisinde meslekleri hakkında konuştuklarını, bu kişilerin gıda malzemelerinin verilmesinden sonra evden ayrılırken “ne siz bizi, ne de biz sizi görmedik” dediklerini, korktukları için durumu kimseye söylemediklerini, kendisinin bu olayla bir kere karşılaştığını, 

Tanık Nazife Mavi kollukta; sanık Aligül’ün eşi olduğunu, 2009 yılı Mayıs ayında saat 20.00 sıralarında evde otururken kapının çalındığını, kapıyı açan sanık Aligül’ün “eli silahlı kişiler gelmiş, bizden ekmek istiyorlar” dediğini, kendisinin de poşete koyduğu ekmeği eşine verdiğini, 

Tanık Hüseyin Güzel kollukta; yaylacılık yaptığını ve sanık Ali ile komşu olduklarını, 2010 yılı Nisan ayında saat 20.00 sıralarında PKK silahlı terör örgütü mensubu dört kişinin sanık Ali’nin evinin önüne gelerek para karşılığında erzak ve yaşam malzemesi istediklerini, kendisinin bunu kabul etmemesi üzerine sanık Ali’nin evine giren örgüt mensuplarının sobayı yaktırararak yaklaşık dört saat oturup yemek yediklerini, bu esnada örgüt propagandası yaptıklarını ve her zaman geleceklerini söylediklerini, sonrasında un, şeker, bulgur, sıvı yağ, çay ve deterjan alarak ayrıldıklarını,  

Savcılıkta; terör örgüt mensuplarının ellerinde silahlarla geldiklerini, erzak temini için para teklif ettiklerini, hem kendisinin hem de sanık Ali’nin parayı almayıp erzak getiremeyeceklerini söylediklerini, örgüt mensuplarının yanlarından ayrılmadan önce “eğer bizi ihbar ederseniz, sizi de çocuklarınızı da yakarız, iğnenin deliğine de girseniz buluruz” dediklerini, örgüt mensupları ile karşılaşmalarından iki gün sonra haber vermek için sanık Ali’yle birlikte gittikleri Nurhak İlçe Jandarma Komutanlığı görevlilerinin kendilerine denetleme olduğunu, kimseyle görüşemeyeceklerini ve yarın gelmelerini söylediklerini, ertesi gün yine sanık Ali Kartal’la birlikte jandarmaya gittiklerini, bu sefer görevlilerin, Adana’dan alay komutanının geldiğini ve denetlemenin devam ettiğini söylediklerini, sonrasında jandarmaya tek başına gittiğinde bu kez, operasyon olduğunu ve kimseyle görüşemeyeceğinin söylendiğini, 

Tanık Ali Çetin aşamalarda; Nurhak İlçe Jandarma Komutanlığında uzman çavuş olarak görev yaptığını, üç yıldır Nurhak’da görev yaptığından dolayı sanık Ali Kartal ve tanık Hüseyin Güzel’i tanıdığını, ancak kendileriyle 2010 yılı Nisan ayında görüşmediğini, o tarihlerde komutanlıkta denetleme olduğunu, bu kişilerin geldiklerinden haberinin olmadığını, 20.04.2010 tarihindeki çatışmadan bir hafta sonra, bu kişilerin örgüt mensuplarına yardım ettikleri iddiasıyla karakola çağrıldıkları güne kadar kendileriyle konuşmadığını, kendisinin bu kişilerde cep telefonu numarasının bulunduğunu, telefonla da arayıp durumu anlatabileceklerini, terör örgütüne yönelik bir ihbarın gelmesi hâlinde bunun bölük komutanına mutlaka ve gecikmeksizin bildirileceğini,

Tanık Ali Osman Tekavut aşamalarda; Nurhak İlçe Jandarma Komutanlığında uzman çavuş olarak kendisi ve Ali Çetin dışında başka görevli bulunmadığını, Hüseyin Güzel ve sanık Ali Kartal’ı tanımadığını, bu kişilerin karakola geldiklerini hatırlamadığını, çıkan çatışma sonrasında bu kişilerin karakola geldiklerini sonradan öğrendiğini,

Tanık Mustafa Demirci kollukta; 2007 ila 2009 yılları arasında Nurhak İlçe Jandarma Komutanlığında istihbarat işlem elemanı olarak görev yaptığını, sanık Ali Kartal’ın hayvancılıkla uğraşan yaylacılardan olduğunu, görevi gereği yaylacıların hepsiyle görüştüğünü, sanık Ali’nin oturduğu yerin terör örgütünün muhtemel geçiş noktalarından olduğunu, sanık Ali’yle bölgenin güvenlik konularıyla ilgili bilgi alışverişinde bulunduğunu, ancak sanık Ali’nin PKK silahlı terör örgütü üyeleri ve faaliyetleri hakkında kendisine bilgi vermediğini, bu kişinin jandarmanın haber veya istihbarat elemanı olmadığını, evine yakın mesafedeki Saray Pastanesinde sanık Ali’yle görüşmüş olabileceğini,

Tanık Eftal Yıldırım kovuşturmada; Karahasanuşağı Karakolunda komutan olarak görev yaptığı süreçte sanık Deniz’i tanıdığını, sanık Deniz’in yurt dışında çalıştığını ve Elbistan ilçesinde kendisine, köyler arasındaki su davasına karışmaması için iki kişi tarafından tehdit edildiğini anlattığını, bunun üzerine sanık Deniz’e, ilçe merkezinde gerçekleştiğini belirttiği bu olayı emniyete bildirmesini söylediğini, bunun dışında sanık Deniz’in, terör örgütü mensuplarının kendisinden gıda yardımı istemelerinden bahsetmediğini, olay tarihinde yakalanarak komutanlığa getirilen örgüt mensubu Hüseyin Torunoğlu’nun, sanık Deniz’in terör örgütüne yardım ve yataklık yapan kişilerden olduğunu beyan ettiğini, bu esnada sanık Deniz’in Elbistan ilçesinde olduğunu,

Tanık Şaban Öztoprak kovuşturmada; sanık Deniz’i köylüsü olması nedeniyle tanıdığını, 2009 yılı yaz mevsiminde bir gün Elbistan ilçe merkezinde çay ocağında otururken yanına gelen sanık Deniz’in, kendisini iki kişinin tehdit ederek para istediklerini anlattığını, sanık Deniz’in para isteyenlerin kimlikleri hakkında bir şey söylemediğini ama BDP gibi bir şeyler söylediğini, bu sırada Erdal Polat’ın da yanlarında olduğunu, bunun üzerine sanık Deniz’i polise yönlendirdiğini,

Tanık Erdal Polat kovuşturmada; Şaban Öztoprak’la birlikteyken yanlarına sanık Deniz’in geldiğini ve tanımadığı iki kişinin kendisini tehdit edip 5.000 Euro istediklerini, bu kişilerin DTP’li olduğunu anlattığını, kendilerinin de sanık Deniz’e, savcılığa suç duyurusunda bulunmasını söylediklerini, kısa süre sonra sanık Deniz’in, Astsubay Eftal’i arayıp durumu bildirdiğini söylediğini,

İfade etmişlerdir.

Sanık Aligül Mavi kollukta; 2009 yılı Mayıs ayında evde olduğu bir akşam kapıya gelen ve elinde silah olan bir kişinin “Bana acil ekmek ver” dediğini, korktuğu için bu kişiye bir poşet ekmek verdiğini, bu kişinin “Ben PKK’lıyım, ne sen bizi gördün, ne de biz seni, jandarmaya söylersen senin için iyi olmaz” dediğini, tedirgin olmamaları için olayı eşine ve çocuklarına söylemediğini, korkudan dolayı kimseye de anlatmadığını, Hüseyin Torunoğlu’nu ilk kez karakolda gördüğünü,

Savcılıkta; amcasının oğlu olan Mehmet Ali Mavi’yle evde oturdukları sırada eve gelen bir kişinin silah doğrultarak ekmek istediğini, korkuya kapılıp eşine ekmek poşetini hazırlamasını söylediğini, hazırlanan erzakı örgüt mensubuna verdiğini, örgüt mensubunun evde bulunduğu sürede aralarında sadece “ne iş yapıyorsunuz, neyle uğraşıyorsunuz” şeklinde konuşma geçtiğini, 

Sorguda ve kovuşturmada; örgüt mensubunun ekmeği getirmesini eşinden istediğini, bu kişinin evden çıkarken “herhangi bir resmi kuruma haber verirsen seni de, evini de yakarız” dediğini,

Sanık Ali Kartal kollukta; Hüseyin Güzel’in evinin yanında yaylacı olarak ikamet ettiğini, 2009 yılında bir gün arayla iki defa Hüseyin Torunoğlu’nun da içinde bulunduğu bir grup örgüt mensubunu gördüğünü, örgüt mensuplarının kendisiyle konuşmadan yürüyüp gittiklerini, 2010 yılının Nisan ayı ortalarında bir gün saat 20.00 sıralarında evinin önüne gelen PKK terör örgütü mensubu dört kişinin kendisi ve Hüseyin Güzel’den para karşılığında un, şeker, bir teneke yağ ve çöp poşeti istedikleri hâlde kabul etmediklerini, daha sonra evine giren örgüt mensuplarının üşüdüklerini söyleyerek sobayı yakmasını istediklerini, yaklaşık dört saat oturup yemek yediklerini, sonrasında un, şeker, bulgur, sıvı yağ, deterjan ve çayı zorla alıp her zaman geleceklerini söyleyerek ayrıldıklarını,

Savcılıkta; 2009 yılında bir gün akşam saat 22.00 sıralarında iki terör örgütü mensubunun “vermeye mecbursun”, “seni, eşini ve çocuklarını kurşuna dizeriz” şeklinde sözler söyleyerek kendisinden çay, şeker ve yağ istediklerini, ancak eve girmediklerini, bu iki örgüt mensubunun giderken, yerlerini ihbar etmesi hâlinde kendisine ve yakınlarına zarar vereceklerini söylediklerini, bir gün sonra gündüz vakitlerinde dört örgüt mensubundan oluşan grubu gördüğünü, onların kendisini görmediğini, hemen Nurhak ilçe merkezine gelip yaylacılarla ilgilenen uzman çavuş Mustafa’yı arayarak Saray Pastanesinde buluştuklarını ve bu olayları anlattığını, ancak korktuğu için erzak verdiğini söylemediğini, 2010 yılı Nisan ayında dört örgüt mensubundan oluşan grubun evinin kapısını tekmeleyerek açıp içeri girdiklerini ve silah zoruyla erzak aldıklarını, bu olaydan iki gün sonra Hüseyin Güzel ile birlikte haber vermek için Nurhak İlçe Jandarma Komutanlığına  gittiklerini, jandarma komutanını sorduklarında “denetleme var, içeriler boyanıyor, komutan burada yok, dışarıda” dendiğini, ertesi gün karakola gitmeden önce, örgüt mensuplarının evine geldiklerini ilçe jandarma komutanına söyleme hususunu Hüseyin Güzel’le kararlaştırdıklarını, karokola gittiklerinde ilçe jandarma komutanını sordukları Ali uzman çavuşun, komutanın karakol dışında olduğunu söylediğini, bunun üzerine Ali uzman çavuş dahil herhangi bir jandarma personeline bu olayı anlatmadıklarını,

Kovuşturmada; 2009 yılında gelen örgüt mensuplarının ellerinde uzun namlulu silahlar olduğunu, 2010 yılının Nisan ayında örgüt mensuplarının gelmesi olayını karakolda Durmuş üsteğmen ve Murat uzman olmadığı için ihbar edemediğini,

Sanık Deniz Akgül savcılıkta; Hasanalili köyü Tatolar mezrasının su davasıyla ilgili olarak köyler arasında yıllardır husumet bulunduğunu, kendisinin de bu çekişmenin taraflarından biri olduğunu, tarihini tam olarak hatırlamadığı bir gün Elbistan garajında bulunduğu sırada yanına gelen iki kişinin kendisini Pınarbaşı mevkiine götürüp orada kendisine, söz konusu su davasından geri çekilmesini, fazla ön plana çıkmamasını söylediklerini, daha sonra bu tür olaylarda ön plana çıkmamaya başladığını, yılın büyük bir bölümünü işleri icabı yurt dışında geçirdiğini, işleri gereği Elbistan’a da geldiğini, fakat Elbistan’da bulunduğu sırada terör örgütü üyesine veya başka bir kişiye para, erzak ya da elektronik eşya yardımında bulunmadığını, bu iddiaların asılsız olduğunu ve su davası nedeniyle kendisini tehdit eden kişilerden kaynaklandığını,

26.04.2010 tarihinde sorguda; 2009 yılında Elbistan ilçesi Demircilik köyü civarında yürüdüğü sırada yanına gelen iki kişinin tenha bir yerde konuşmak istediklerini, kim olduklarını sorduğunda DTP’li olduklarını söylediklerini, bu kişilerin köyler arasındaki su meselesini görüşmek amacıyla Ankara’dan yetkili olarak geldiklerini düşündüğünü, araçla gittikleri sırada bu kişilerden birinin belinde tabanca olduğunu fark ettiğini, Pınarbaşı mevkiinde arabadan inip konuşmaya başladıklarını, sohbet sırasında bu kişilerin kendisine su meselesine karışmamasını, jandarmayla diyaloğa girmemesini, devlet yanlısı bir ajan olduğunu, bir daha jandarma ya da karakola gitmesi durumunda ceza keseceklerini söyledikten sonra 5.000 Euro talep ettiklerini, kendisinin bunu kabul etmediğini, bu kişilerin konuşulanları halasının oğlu olan İbrahim Demir’e anlatmasını söylediklerini, kendisinin de durumu İbrahim Demir ve köy muhtarı Şaban Öztoprak ile Karahasanuşağı Jandarma Karakol Komutanı Eftal Yıldırım ve Elbistan İlçe Jandarma Komutanlığının istihbarat biriminde çalışan Cemal isimli kişiye bildirdiğini, fakat bir sonuç alınamadığını,

28.04.2010 tarihinde sorguda; PKK teör örgütü mensuplarının 2003 yılında Hasanalili köyündeki evlerine gelerek babalarını tehdit ettiklerini duyduğunu, halen köyde duran bu evde kimsenin oturmadığını, 2009 yılında sivil giyimli iki kişinin Elbistan Terminali civarında yanına geldiğini, aleyhine beyanda bulunan Hüseyin Torunoğlu’nu tanımadığını,

Kovuşturmada; terör örgütü mensuplarına para ya da dijital kamera vermediğini, Elbistan ilçe merkezinde iki kişinin kendisinden 5.000 Euro istediğini ancak vermediğini, bu durumu da Karahasanuşağı Karakolunda görevli Eftal astsubaya ilettiğini,

Savunmuşlardır.

Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve bu kavramlara ilişkin yasal düzenlemelerin üzerinde durulması gerekmektedir.

Uyuşmazlıkla ilgili silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna ilişkin olarak;

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) “terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nun 314. maddesine atıf yapılmıştır.

TCK’nun 314. maddesinde tanımlanan “Silâhlı örgüt” suçu ise;

“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Aynı Kanun’un “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin yedinci fıkrası ise suç tarihi itibarıyla; “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.” şeklinde iken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesiyle fıkraya; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” cümlesi eklenmiştir. Anılan fıkraya ilişkin madde gerekçesinde “Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür”  açıklamalarına yer verilmiştir.

 Bu hükümler göz önüne alındığında, silahlı terör örgütü üyesi olmasa bile bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, TCK’nun 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaklardır.

 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir.

Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK’nun 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.

Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş  örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu  yardımın  örgütün  amacını  gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü,  s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.     

Öte yandan, yukarıda yer verilen genel nitelikte silahlı terör örgütüne yardım suçu dışında, TCK’nun 315. maddesinde tanzim edilen silahlı terör örgütüne silah sağlama suçu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun yürürlükten kaldırılan 8. maddesinde yer alan terörün finansmanı suçu ile 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun’un 4. maddesinde düzenlenen terörizmin finansmanı suçu, silahlı terör örgütüne yardım suçuna ilişkin özel nitelikte düzenlemelerdir. Bu aşamada uyuşmazlıkla ilgili terörün/terörizmin finansmanı suçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

 Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 09.12.1999 tarihinde kabul edilerek 10.01.2000 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından 27.09.2001 tarihinde imzalanan “Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme” terörizmin finansmanıyla mücadele konusundaki ayrıntılı düzenlemeler içermektedir. Anılan Sözleşmenin, ülkemiz tarafından 17.01.2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4738 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun’la onaylanması uygun bulunmuş, Bakanlar Kurulunun 01.03.2002 tarih ve 2002/3801 sayılı kararıyla onaylanmasının ardından sözleşme 01.04.2002 tarihli ve 24713 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme çerçevesinde, “Terörün finansmanı suçu” ilk kez 18.07.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 3713 sayılı Kanun’un 8. maddesinde düzenlenmiştir. Uyuşmazlığa konu olayda, 3713 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan “terörün finansmanı” başlıklı 8. maddesi;

“Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır.

          Bu maddenin birinci fıkrasında geçen fon; para veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü mal, hak, alacak, gelir ve menfaat ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değeri ifade eder.” şeklinde düzenlenmiştir. Terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlama veya toplama eylemleri, 765 sayılı TCK’nun 169. maddesinde düzenlenen örgüte yardım etmek suçu kapsamında değerlendirilirken, terörle daha etkin mücadele yapılması ve bu hususta uluslararası işbirliğinin sağlanması amacıyla 3713 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan 8. maddesinde, terörizme mali destek sağlanması bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir.

 Aynı Kanun’un “Terör suçları” başlıklı 3. maddesinde;  

“26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.” şeklinde doğrudan terör suçları sayılmış,

“Terör amacı ile işlenen suçlar” başlıklı 4. maddesinde ise;  

“Aşağıdaki suçlar 1 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde, terör suçu sayılır:

a) Türk Ceza Kanununun 79, 80, 81, 82, 84, 86, 87, 96, 106, 107, 108, 109, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 142, 148, 149, 151, 152, 170, 172, 173, 174, 185, 188, 199, 200, 202, 204, 210, 213, 214, 215, 223, 224, 243, 244, 265, 294, 300, 316, 317, 318 ve 319 uncu maddeleri ile 310 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan suçlar. 

b) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan suçlar. 

c) 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

ç) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar. 

d) Anayasanın 120 nci maddesi gereğince olağanüstü hal ilan edilen bölgelerde, olağanüstü halin ilanına neden olan olaylara ilişkin suçlar.

e) 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 inci maddesinde tanımlanan suç.” şeklinde “dolayısıyla terör suçları” gösterilmiştir. Bu durumda 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde yer alan suçlar her durumda terör suçu olarak nitelendirilirken, aynı Kanun’un 4. maddesinde yer alan suçlar ise ancak bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmeleri hâlinde terör suçu olarak değerlendirilmektedir. 

16.02.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun’la, anılan uluslararası sözleşme çerçevesinde terörizmin finansmanının önlenmesi konusu yeniden düzenlenmiş ve aynı Kanun’un 18. maddesiyle de 3713 sayılı Kanun’un 8. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Uyuşmazlığa konu olayda, karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6415 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2. maddesi; 

“1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Başkanlık: Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığını,

b)Değerlendirme Komisyonu: Malvarlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonunu,

c) Fon: Para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi, 

ç) Malvarlığı: Bir gerçek veya tüzel kişinin mülkiyetinde veya zilyetliğinde bulunan ya da doğrudan veya dolaylı olarak kontrolünde olan fon ve gelir ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değeri,

d) Malvarlığının dondurulması: Malvarlığının ortadan kaldırılmasının, tüketilmesinin, dönüştürülmesinin, transferinin, devir ve temlik edilmesinin ve sair tasarrufi işlemlerin önlenmesi amacıyla, malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kaldırılması veya kısıtlanmasını, ifade eder.” şeklinde düzenlenerek başta “fon” olmak üzere, bu Kanun’da geçen terimlerin tanımlarına yer verilmiş,       

Aynı Kanun’un “Fon sağlanması veya toplanması yasak fiiller” başlıklı 3. maddesinde; 

“(1) Aşağıda sayılan fiillerin gerçekleştirilmesi amacıyla fon sağlanması veya toplanması yasaktır: 

a) Bir halkı korkutmak veya sindirmek ya da bir hükûmeti veya uluslararası kuruluşu herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya zorlamak amacıyla, kasten öldürme veya ağır yaralama fiilleri. 

b) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiiller. 

c) Türkiye’nin taraf olduğu;

1) Uçakların Kanun Dışı Yollarla Ele Geçirilmesinin Önlenmesi Hakkında Sözleşmede,

2) Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı Kanun Dışı Eylemlerin Önlenmesine İlişkin Sözleşmede,

3) Diplomasi Ajanları da Dahil Olmak Üzere Uluslararası Korunmaya Sahip Kişilere Karşı İşlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşmede,

4) Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası Sözleşmede,

5) Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Hakkında Sözleşmede,

6) Sivil Havacılığın Güvenliğine Karşı Kanun Dışı Eylemlerin Önlenmesine İlişkin Sözleşmeye Munzam, Uluslararası Sivil Havacılığa Hizmet Veren Havaalanlarında Kanun Dışı Şiddet Olaylarının Önlenmesine İlişkin Protokolde,

7) Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmede,

 8) Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Protokolde,

9) Terörist Bombalamalarının Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşmede yasaklanan ve suç olarak düzenlenen fiiller.” şeklinde, terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla fon sağlanması veya toplanması yasaklanan fiiller sayılmış,

“Terörizmin finansmanı suçu” başlıklı 4. maddesinde ise;

“(1) 3 üncü madde kapsamında suç olarak düzenlenen fiillerin gerçekleştirilmesinde tümüyle veya kısmen kullanılması amacıyla veya kullanılacağını bilerek ve isteyerek belli bir fiille ilişkilendirilmeden dahi bir teröriste veya terör örgütlerine fon sağlayan veya toplayan kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkra hükmüne göre ceza verilebilmesi için fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olması şartı aranmaz.

(3) Bu madde kapsamına giren suçların kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(5) Suçun, yabancı bir devlet veya uluslararası bir kuruluş aleyhine işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması Adalet Bakanının talebine bağlıdır.

(6) 3713 sayılı Kanunun soruşturmaya, kovuşturmaya ve infaza ilişkin hükümleri, bu suç bakımından da uygulanır.

(7) (Ek: 14/4/2016 – 6704/29 md.) Bu suç bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun;

a) 133 üncü maddesinde yer alan şirket yönetimi için kayyım tayini,

b) 135 inci maddesinde yer alan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması,

c) 139 uncu maddesinde yer alan gizli soruşturmacı görevlendirilmesi,

ç) 140 ıncı maddesinde yer alan teknik araçlarla izleme,

tedbirlerine ilişkin hükümler uygulanabilir.” şeklinde, terörizmin finansmanı suçunun unsurlarına, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine, bu suçların soruşturma, kovuşturma ve infazına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere “fon”; 3713 sayılı Kanun’un suç tarihinden sonra yürürlükten kaldırılan 8. maddesinin ikinci fıkrasında “para veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü mal, hak, alacak, gelir ve menfaat ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değer” olarak, 6415 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (c) bendinde ise, “para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belge” olarak tanımlanmıştır. Her iki kanuna göre de fon; para veya değeri para ile temsil edilebilen her türlü değer veya menfaat olduğundan, maddi değeri olan her şey fon olabilmektedir. Bu bakımdan, fonun para veya eşya olması zorunlu olmayıp “alacak hakkı” gibi bir ekonomik değer ihtiva etmesine rağmen eşya niteliği taşımayan şeyler olması da mümkündür.

6145 sayılı Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasında; aynı Kanun’un 3. maddesi kapsamına giren suçların işlenmesinde tümüyle veya kısmen kullanılması amacıyla veya kullanılacağı bilinerek, terör örgütlerine veya bir teröriste fon sağlanması veya toplanması yasaklanmakta ve yaptırıma bağlanmaktadır. Bu düzenlemeye göre, terörizmin finansmanı suçunun oluşabilmesi için, 3713 sayılı Kanun’un 3 ve 4. maddelerinde düzenlenen terör suçlarında veya 6415 sayılı Kanun’un 3. maddesinde belirtilen suçların işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek belli bir fiille ilişkilendirilmeden dahi bir teröriste veya terör örgütüne fon sağlanması veya toplanması yeterlidir. 

Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise; terörizmin finansmanı suçundan ceza verilebilmesi için, fonun bir suçun işlenmesinde kullanılmış olması şartı aranmamakta, fonun sağlanması veya toplanması yeterli kabul edilmektedir. Bu bakımdan, terörizmin finansmanı suçu bir tehlike suçudur. Zira, fonun sağlanması veya toplanmasının yarattığı tehlike cezalandırılmakta ve başkaca bir zarar ya da netice öngörülmemektedir. Öte yandan; belli bir terör suçunu işlemek amacıyla terör örgütü mensubuna finans sağlayan kimse, işlenmesi amaçlanan suçu işlemeye azmettirme dolayısıyla, terörizmin finansmanı suçu yanında ayrıca TCK’nun 38. maddesi hükmüne istinaden azmettirdiği suçtan da cezalandırılacaktır (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 9. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2017, s. 205).

Fon sağlamayı; failin kendi mal varlığından veya başkasının mal varlığından fon sayılabilecek ekonomik bir değeri örgüte aktarma veya terör örgütünün finansmanında kullanılacak fonun temin edilmesine yönelik her türlü faaliyet olarak, fon toplamayı ise; failin başkalarından temin edilen fonları örgüte aktarma konusunda aracılık yapması olarak tanımlamak mümkündür. Toplamak ya da sağlamak nitelik itibarıyla bölünebilen fiiller olduğundan bu suça teşebbüs mümkündür. Ancak teşebbüsün sağlamak ya da toplamak hareketlerinin icrası sırasında gerçekleşmesi gerekmektedir.

Terörizmin finansmanı suçunun oluşması açısından, toplanan ya da sağlanan fonun miktarının ya da toplama veya sağlama yönteminin herhangi bir önemi yoktur. Ancak fon sağlama ya da toplama eylemlerinin belli yoğunluk ve süreklilik arz ettiği durumlarda, diğer koşulların varlığı halinde, failin eyleminin TCK’nun 314. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunu oluşturacağı gözetilmelidir. 

Terörizmin finansmanı suçunun manevi unsuru bilme ve istemeden ibaret olan kasttır. Ancak suçun manevi unsuru değerlendirilirken, TCK’nun “Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit” başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasındaki “Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.” şeklindeki düzenleme göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda, karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu para veya değeri para ile temsil edilebilen ekonomik değeri bir terör örgütüne veya teröriste veren kimseye TCK’nun 28. maddesi uyarınca ceza verilemeyecektir.       

Terörizmin finansmanı suçu, silahlı terör örgütüne yardım etme suçunun özel bir hâli olduğundan, bu suçun faili terör örgütünün kurucusu, yöneticisi ya da üyesi olmayan her gerçek kişi olabilir. Failin kamu görevlisi olması ve suçun kamu görevlisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle işlenmesi ise, 6145 sayılı Kanun’un 4. maddesinin üçüncü fıkrasında nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir.

Anılan maddenin dördüncü fıkrasına göre, bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde terörizmin finansmanı suçunun işlenmesi hâlinde, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır. Aynı maddenin beşinci fıkrasında suçun, yabancı bir devlet veya uluslararası bir kuruluş aleyhine işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma yapılması Adalet Bakanının talebine bağlı kılınmıştır. Söz konusu maddenin altıncı fıkrası ile Terörle Mücadele Kanunu’nun soruşturmaya, kovuşturmaya ve infaza ilişkin hükümlerinin, bu suç bakımından da uygulanacağı hususu düzenlenmiştir.

Bu noktada, silahlı terör örgütü mensuplarına erzak, yaşam malzemesi ve para temin etme eyleminin hukuksal niteliği üzerinde durulmalıdır. 

Yargıtayın istikrar kazanan uygulamalarına göre, örgüt mensuplarının geçici olarak barındırılması, evde yemek ikram edilmesi, örgütün verdiği para ile ihtiyaç listesindeki malzemelerin temin edilmesi gibi eylemler fon sağlama kapsamında değerlendirilmeyip TCK’nun 314. maddesinin üçüncü ve 220. maddesinin yedinci fıkraları delaletiyle uygulanacak olan ve TCK’nun 314. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen genel nitelikte silahlı terör  örgütüne yardım suçu kapsamındadır.

Öte yandan, 6415 sayılı Kanun’un genel gerekçesi, “Amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesi ve aynı maddenin gerekçesine göre; 6415 sayılı Kanun, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu Kanun kapsamındaki terör ve terörizmin finansmanıyla mücadeleye ilişkin kararlarının uygulanması, terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla malvarlığının dondurulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Bu bakımdan, terörizmin finansmanı suçunun yalnızca düzenli, sürekli ve çeşitlilik arzeden ve belli bir organizasyon dahilinde ulusal ve uluslararası boyutta yapılan yardım eylemlerini kapsadığını ileri sürmek imkân dahilinde değildir. Zira; terörizmin finansmanı suçunun belli bir organizasyon dahilinde yoğunluk ve süreklilik arzedecek biçimde işlenmesi hâlinde eylem, niteliğine göre TCK’nun 314. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütü yöneticiliği veya aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında kalmaktadır.

Benzer şekilde, 6145 sayılı Kanun’un 3. maddesi kapsamında belirtilen suçlar arasında,  ülkemizin taraf olduğu dokuz adet uluslararası sözleşmede suç olarak düzenlenen fiillerin yanı sıra, terörizm amacıyla işlenen kasten öldürme veya ağır yaralama fiilleri ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda terör suçu olarak yer verilen fiiller de açıkça sayılmıştır. Bununla birlikte, 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde düzenlenen ve doğrudan terör suçu olarak kabul edilen suçlar arasında TCK’nun 314. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olma suçuna yer verilmiş olması ve anılan suçun temadi eden niteliği nazara alındığında; silahlı terör örgütü mensuplarına erzak ve yaşam malzemesi temin etme eyleminin, örgüt üyeliği suçunu işlenmesini kolaylaştırdığında tereddüt bulunmamaktadır. Kaldı ki, bir teröriste veya terör örgütüne yapılan bu nitelikte yardımlar, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü cebri yöntemlerle bozmayı amaçlayan, bu amaç doğrultusunda bombalama, kasten öldürme, ağır yaralama gibi suçlar işleyen terör örgütü mensuplarının faaliyetlerini idame ettirmelerine, bu şekilde mevcudiyetini devam ettiren terör örgütünün de eylem kapasitesini yükseltmesine katkı sağlamaktadır. Buna göre; terör örgütüne veya mensuplarına bilerek ve isteyerek erzak, yaşam malzemesi ve para temin edilmesinin “fon sağlanması” niteliğinde olduğu ve eylemin bu hâliyle, terörizmin finansmanı suçunu oluşturacağı anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

PKK silahlı terör örgütünün varlığını koruması, 6415 sayılı Kanun’un 3. maddesinde fon sağlanması veya toplanması yasaklanan fiilleri gerçekleştirebilmesi ve bu husustaki örgütsel faaliyetlerini sürdürülebilmesi amaçlarına uygun olarak, örgütün kırsalda faaliyet gösteren mensuplarına, sanıklardan Aligül Mavi’nin 2009 yılı bahar aylarında iki kez ekmek ile diğer erzak ve yaşam malzemesi, sanık Ali Kartal’ın 2009 yılı Mayıs ayında un, tereyağı, şeker, çay ve ekmek, 2010 yılı Nisan ayında on kg un, 3-4 kg peynir, dört kg bulgur ve deterjan gibi erzak ve yaşam malzemesi, sanık Deniz Akgül’ün de 2009 yılına kadar yiyecek, koyun, kitap ile iki adet dijital kamera ve 3.000 TL temin ettiği olayda; sanıklar tarafından temin edilen para ve diğer eşyanın niteliği itibarıyla 6415 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (c) bendinde tanımlanan “fon” kapsamında olduğu, dolayısıyla sanıkların terör örgütü mensuplarına fon sağlamaları şeklinde gerçekleşen eylemlerinin, aynı Kanun’un 4. maddesinde düzenlenen terörizmin finansmanı suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi A. Y. Bikirli;

“Sayın çoğunluğun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine ilişkin kararı yerinde değildir. Şöyle ki;         

Terör örgütlerinin faaliyetleri ve devamı için, silah ve yaşamsal malzeme tedariki, örgüt üyelerinin iaşesi, propoganda için harcamaları ve diğer giderleri için büyük bir bütçeye ihtiyaçları bulunmaktadır. Terör örgütlerinin her geçen gün artan oranda ekonomik kaynaklar elde ederek çok büyük güçler hâline geldikleri söylenebilir. Terör örgütlerinin milyarlarca doları elinde bulunduran ekonomik açıdan çok güçlü organizasyonlara dönüşmesi, bu örgütlerin ulusal ve uluslararası düzeyde eylem yapabilme kabiliyeti ve etki derecelerini artırmaktadır. Bu durum, terörizmle mücadele, terörizmin finansmanı ile mücadelenin ve terörün finansmanının önlenmesinin önemini ortaya çıkarmıştır. Klasik tedbir ve uygulamaların yanında terör örgütlerinin finans kaynaklarının kurutulması gerektiği fikri uluslararası alanda kabul görmüş (Zeki Yıldırım, Türk Hukukunda Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Amacıyla Malvarlığını Dondurma Tedbiri, S.D.Ü Hukuk Fakültesi Dergisi C.3, S1, s. 66-67), bunun sonucu olarak da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 09.12.1999’da ‘Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’yi kabul etmiştir. Sözleşme, 27.09.2001 tarihinde imzalanmış, 4738 sayılı Kanun ile de uygun bulunarak ülkemiz açısından uluslararası bir yükümlülük niteliği kazanmıştır. Bu yükümlülüğün yerine getirilebilmesi için TBMM tarafından 07.02.2013 tarihinde çıkarılan 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun 28561 sayılı Resmi Gazete’de 16.02.2013 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

6415 sayılı Kanunla terörizmin finansmanı suçu yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesinde tanımlanan terörün finansmanı suçunun konusu olabilecek eylemlerin yanında, ‘BM Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’de yer verilen eylemler ile aynı Sözleşmenin ekinde yer alan dokuz adet uluslararası sözleşme ve protokolde sayılan eylemlerin finansmanı da suç kapsamına dahil edilmiştir ( Zeki Yıldırım, a.g.e , s. 80).

6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 1. maddesinde, Kanunun amaç ve kapsamı belirtilmiş, buna göre;

‘Madde 1- Bu Kanun, terör ve terörizmin finansmanıyla etkin mücadele edilmesi kapsamında; 1999 tarihli Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmenin ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu Kanun kapsamındaki terör ve terörizmin finansmanıyla mücadeleye ilişkin kararlarının uygulanması ile terörizmin finansmanı suçunun düzenlenmesi ve terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla malvarlığının dondurulmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.’ hükmünü içermektedir.

6415 sayılı Kanunun 1. maddesinin atıf yaptığı ‘BM Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin 2. maddesinde malvarlığının dondurulması, terörizmin finansmanının önlenmesi amacıyla, bir gerçek veya tüzel kişinin mülkiyetinde veya zilyetliğinde bulunan ya da doğrudan veya dolaylı olarak kontrolünde olan fon ve gelir ile bunların birbirine dönüştürülmesinden hasıl olan menfaat ve değerin ortadan kaldırılmasının, tüketilmesinin, dönüştürülmesinin, transferinin, devir ve temlik edilmesinin ve sair tasarrufi işlemlerin önlenmesi amacıyla, malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kaldırılması veya kısıtlanması olarak tanımlanmıştır.

6415 sayılı Kanunun 2. maddesinin (c) bendinde fon tanımlanmıştır. Buna göre ‘Fon: Para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi’ ifade etmektedir.

Yiyecek ve yaşam malzamesi 6415 sayılı Kanunun 2. maddesinin (c) bendindeki ‘değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal’ olarak değerlendirilebilirse de; aynı Kanunun amaç ve kapsamını belirten 1. maddesindeki düzenleme, bu maddenin atıf yaptığı ‘BM Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin 2. maddesi ile 6415 sayılı Kanunun genel mantığı ile düzenleniş amacı birlikte değerlendirildiğinde, kısa süreli ve günlük yiyecek ve yaşam malzemesinin fon sayılması mümkün değildir. 6415 sayılı Kanunun yapılmasının başlıca nedeni, terör örgütlerinin değişik finansman kaynakları ve metotları ile ulusal ya da uluslararası boyutta mücadelenin etkin bir şekilde   yapılmasını  sağlamaktır.  Finansman   kaynakları   ulusal   veya  uluslararası  düzeyde

uyuşturucu, silah, sigara, göçmen ve petrol kaçakçılığı, insan ticareti, bilişim suçları, kara paranın aklanması, vatandaştan haraç alma, yerel yönetimlerin insan ve malzeme gücünün örgütün faaliyetlerine seferber edilmesi gibi faaliyetler olup kanunla bunların engellenmesi amaçlanmıştır. Yoksa yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre, örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüte ve örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yapılan kısa süreli ve günlük yiyecek ve yaşam malzemesi sağlanması, barınma, nakletme, istihbari bilgi sağlama gibi eylemler 5237 sayılı TCK’nun 314/3-2, 220/7. maddeleri kapsamında zaten cezalandırılmaktadır. 6415 sayılı Kanundaki düzenleme, terör örgütlerine silah ve finansman sağlamak suretiyle yardım suçunun, 5237 sayılı TCK’nun 314/3-2, 220/7. maddelerindeki terör örgütlerine yardım suçunun özel bir düzenleniş şekli olup; 5237 sayılı TCK’daki düzenlemeden farklı olarak örgütün devamlılığını sağlamak amacıyla daha organize, düzenli, süreklilik arzedecek şekilde örgüt ile hiyerarşik bağ kurulmadan, belirli bir organizasyon dahilinde ulusal veya uluslararası boyutta yapılan yardım eylemlerinin cezalandırılması amaçlanmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında somut olaya gelecek olursak, sanıklar Ali Kartal ve Aligül Mavi’nin PKK terör örgütü üyelerine yiyecek ve yaşam malzemesi sağlama, sanık Deniz Akgül’ün de örgüt tarafından kesilen ceza nedeniyle 3.000 Lira ve örgüt mensuplarına 200 Lira vermekten ibaret eylemlerinin, üye olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım suçunu oluşturduğu ve sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 314/3 ve 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2. maddesi gereğince uygulama yapılması yerine, 6415 sayılı Kanunun 4. maddesinden cezalandırılmalarına karar verilmesi kanuna aykırı olup, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin kararının kaldırılması yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi yerine, itirazın reddi yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.

Sanıkların eylemlerinin terörizmin finansmanı suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi karşısında, yerel mahkemece sanıkların cezalarından TCK’nun 220. maddesinin yedinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca indirim yapılmasına yer olmadığına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yeterli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ

EDİLMESİNE, 13.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Abdulhalik YILDIZ           Hamdi Yaver AKTAN   İbrahim ŞAHBAZ                 

Birinci Başkanvekili           18.C.D.Bşk.       4.C.D.Bşk

Haydar METİNER             Ramazan ÖZKEPİR      İlmettin KÖKLÜ

8.C.D.Bşk.              19.C.D.Bşk.        20.C.D.Bşk.

Methiye Şebnem GÜNAYDIN         Şakir AKTI     Haydar Sami KUZU

3.C.D.Bşk.                  5.C.D.Bşk.      2.C.D.Bşk.

Mehmet Nuri ÖZTÜRK                    Baki ÖZYÜREK       Hamdi KARAHAN

1.C.D.Bşk.V.

Hüseyin KOCABEY          Durak ÇETİN   Yılmaz KARABODUK

6.C.D.Bşk.V.

Alper Yükselen BİKİRLİ                Bülent SAVTOK           Hasan ARSLAN

7.C.D.Bşk.V.

İ.Kabul           

Savaş YILDIRIM                Ümüt CEYHAN           Ramazan KAYA

İ.Kabul

Karşılaştırıldı.

Yazı İşleri Müdürü

A.A

Yazımıza ilişkin görüş, eleştiri ve katkılarınızı lütfen bize bildiriniz.