“Vergilendirilmiş Kazanç Kutsaldır…”
Hasan AYKIN
I- GİRİŞ
Şike iddiaları son günlerde önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Şike fiili için öngörülen cezanın ağırlığı, şike kapsamında suçlanan kişilerin kamuoyundaki yeri, operasyonun şekli ve tutukluluk süreleri gibi hususlar yoğun şekilde tartışılmaktadır. Bu tartışmalara bir de şike nedeniyle elde edilen menfaatin vergiye tabi olup olmadığı konusu eklenmiştir.
Bu konuda uzmanların ikiye bölündüğü görülmektedir. Bazıları(1) şike nedeniyle elde edilen gelirin suçtan kaynaklanmış olmasının vergilendirilmesine engel teşkil etmeyeceğini, hatta vergi yanında vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi gibi diğer müesseselerin de devreye sokulacağını belirtirken; bazıları(2) ise şike nedeniyle elde edilen menfaatin Gelir Vergisi Kanunu’nda sayılan gelir unsurlarından hiçbirine girmediği, bu nedenle de vergilendirilemeyeceğini dile getirmektedir.
Peki gerçekte durum nedir? Şike ve teşvik primi nedeniyle menfaat temin edenler bunun vergisini ödeyecekler midir? Ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonra bir de vergi incelemesi mi başlatılacaktır? Vergi incelemesi yapılır ve şike nedeniyle elde edilen gelirler vergilendirilirse, “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sözü kapsamında bu gelirler suç geliri veya kara para olmaktan çıkıp kutsal hale mi gelecektir?
Aşağıda öncelikle şike suçu üzerinde durulacak, sonrasında şike dahil suçtan elde edilen gelirin vergilendirilip vergilendirilemeyeceği hususu farklı bir bakış açısı ile değerlendirilecektir.
II- ŞİKE VE TEŞVİK PİRİMİ SUÇU
Şike ve teşvik pirimi suçu 31.03.2011 tarih ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi Hakkında Kanunla düzenlenmiş ve Resmi Gazete’de yayımlandığı 14 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
6222 sayılı Kanun’un 11. maddesine göre, “Şike: Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin etmektir.” Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacaktır.
Şike için öngörülen ceza ise, beş yıldan oniki yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezasıdır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılacaktır.
Şike suçunun, bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde ceza yarıya oranında indirilecektir. Ancak suçun,
- a) Kamu görevinin sağladığı güven veya nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle,
- b) Spor kulübünün yönetim kurulu başkan veya üyeleri tarafından,
- c) Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde,
ç) Bahis oyunlarının sonuçlarını etkilemek amacıyla
işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.
III- ŞİKE YOLUYLA ELDE EDİLEN MENFAATİN VERGİLENİP VERGİLENEMEYECEĞİ
Şike nedeniyle elde edilen menfaatin vergi karşısındaki durumu değerlendirilirken esas itibariyle iki farklı yorum yapılmaktadır. Birinci yorum, “Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz.” şeklindeki Vergi Usul Kanunu’nun 9. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne dayanmaktadır. Buna göre, kanunlarla yasaklanmış fiiller nedeniyle de olsa elde edilen kazançlar cezalı vergi tarhiyatına konu olacaktır.
İkinci görüş, şike fiili nedeniyle elde edilen kazancın Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan yedi unsurdan hiçbirisine dahil olmadığı bu nedenle de vergilendirilemeyeceği yönündedir. İntikal eden menfaat karşılıksız olmadığı için veraset ve intikal vergisi de söz konusu olmayacaktır.
Aslında her iki yorumun da kendi içinde tutarlı yanları bulunmaktadır. Ancak sorunun gerçek mahiyetini kavramamaktadır. Konunun değerlendirilmesinde öncelikle şike nedeniyle elde edilen menfaatin niteliğinin ortaya konulması gerekir. Daha sonra, bu niteliği dikkate alınarak vergi hukuku açısından durumunun tahlili mümkün hale gelmektedir.
Şike fiili hürriyeti tahdit edici ceza ile cezalandırılan bir suçtur. Şike nedeniyle kendisine menfaat temin edilen kişi de şike suçundan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla şike nedeniyle elde edilen menfaat, suç neticesinde elde edilmiş bir gelirdir. Bu gelir, Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddesi kapsamında “suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri”, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun kapsamında “suç geliri” veya daha bilinen adı ile “kara para”dır.
Kara para dahil(3) her türlü suçtan elde edilen kazanç, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 55. maddesi uyarınca “kazanç müsaderesi”ne tabidir. Kazanç müsaderesi; suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların mülkiyetinin devlete geçmesini öngören bir yaptırımdır. Müsadere mahkeme kararı ile mümkün olmaktadır. TCK’nın 55. maddesi uyarınca müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekmektedir. Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere el konulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilecektir.
TCK’nın 55. maddesinin gerekçesinde, bu düzenleme ile güdülen temel amacın, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesi olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle yeni Ceza Kanunu’nda (5237 sayılı Kanun) kazanç müsaderesi kapsamlı bir biçimde düzenlenmiş ve suç işlemek suretiyle veya suç işlemek dolayısıyla elde edilen ekonomik kazançların müsaderesi mümkün hâle getirilmiştir. Madde gerekçesinde düzenleme ile kazanç müsaderesinin, kara para aklama, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti, dolandırıcılık, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma gibi ekonomik çıkar elde etme amacıyla işlenen suçlara karşı etkin biçimde caydırıcılık özelliği olan bir yaptırım niteliğine kavuşturulduğuna vurgu yapılmıştır. Düzenleme ile getirilen diğer bir yenilik, kaim değerin müsaderesidir. Buna göre, müsadere konusu ekonomik değerin harcama, imha, tüketme gibi hareketlerle müsaderesinin imkansız kılınması hâlinde, karşılığı para tutarının müsaderesine karar verilecektir.
Bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğuran bir yaptırım olan müsadere nedeniyle suç gelirinin tamamı devlete geçmektedir. Bu durumda şike suçu dahil her türlü suçtan kaynaklanan menfaat ve bu menfaatin değerlendirilmesi nedeniyle elde edilen diğer tüm unsurlar müsadere edilmekte ve sahibi devlet olmaktadır. Dolayısıyla yargılama sonunda şike suçunun işlendiği hüküm altına alınırsa, bu suç nedeniyle elde edilen menfaatler müsadere edilecek ve böylece şikeden menfaat sağlayanların elinde vergilendirilebilir herhangi bir unsur kalmayacaktır. Bunun içindir ki, şike dahil tüm suçlardan elde edilen kazanç veya sair menfaatlerin vergilendirilmesi değil; tümünün müsadere edilmesi söz konusudur.
Teorik olarak da devletlerin konusu suç teşkil eden yasadışı faaliyetlerden vergi elde etmek gibi bir yaklaşımı ve amacı olacağı düşünülemeyeceğinden, bu sektörü kayıt altına alarak vergilemesinden söz edilemez. Bu tür yasadışı faaliyetlerin gelirleri ile birlikte ortadan kaldırılması amaçtır(4).
Suç gelirinin Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan yedi gelir unsurundan biri kapsamına girmesi durumu da bunu değiştirmeyecektir. Örneğin, uyuşturucu ticaretinin ticari kazanç, yasadışı kenevir üretiminin zirai kazanç olarak değerlendirilerek vergilendirilmesi teknik olarak mümkün olsa dahi, suçtan elde edilen kazancın sadece vergisinin alınması değil, tümünün müsaderesi gerektiğinden vergilendirme söz konusu olmayacaktır.
Kazanç müsaderesine ilişkin düzenlemenin bulunmadığı 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde söz konusu olabilecek suçtan kaynaklanan gelirlerin vergilendirilmesi şeklindeki uygulamanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 2005 yılından itibaren(5) hukuk sistemimize giren “kazanç müsaderesi” müessesesi sonrasında sürdürülmesi mümkün değildir.
Bu durumda akla VUK’un 9. maddesinin ikinci fıkrası hükmünün yürürlükte olup olmadığı sorusu gelmektedir. Kanaatimizce söz konusu düzenleme halen yürürlüktedir. Ancak, yürürlüğü, hapis cezası gerektiren fiiller dışındaki kanunla yasaklanmış faaliyetler için devam etmektedir. Ticari veya mesleki bir faaliyetin ruhsat veya lisanssız olarak yürütülmesinin kanunen yasaklandığı ancak yasağa aykırı davranışın adli ceza yaptırımına bağlanmadığı durumlarda, kanuna aykırı şekilde yürütülen bu faaliyetler VUK’un 9. maddesi hükmüne göre vergilendirilecektir. Örneğin 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’na göre belli mesleklerin icrası için işyeri sahibinin veya yanında çalışan bir kişinin o meslekle ilgili ustalık belgesi sahibi olması gerekmektedir. Ustalık belgesinin bulunmaması durumunda söz konusu mesleğin (kasaplık, berberlik vs.) icrası yasaklanmış, yasağa aykırı davranışlar için idari yaptırımlar öngörülmüştür. Bu tür durumlarda, mesleğin icra ediliş şeklinin kanunla yasaklanmış olması, yasağa rağmen kazanç getirici faaliyette bulunanların vergilendirilmesine engel değildir. Vergi Usul Kanunu’nun 9. maddesi bu alandaki boşluğu doldurmaya devam etmektedir.
(1) Şükrü KIZILOT, 07.07.2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan köşe yazısında konuyu şu şekilde takdim etmiştir: “Şikenin Vergisi de Var; Şike olayı nedeniyle alınan paralar, gelir vergisine tabi. Bu nedenle, söz konusu paralar alanlarca beyan edilmediği takdirde, vergi ve ceza da kesilecek. Ayrıca 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun yönünden yapılan soruşturma sonucu, suç geliri olan paraya el koyma ve ayrıca ceza uygulanması da söz konusu..”. A. Bumin DOĞRUSÖZ de benzer şekilde şikeden sağlanan menfaatin vergi ve vergi cezasına tabi olduğu yönünde Habertürk Kanalı’nda yorumda bulunmuştur.
(2) http://malicozum.blogspot.com/2011/07/sike-karslg-elde-edilen-menfaat-ve.html, (Erişim: 24.07.2011).
(3) Suç işlenmek suretiyle elde edilen menfaatin “kara para” olarak kabul edilebilmesi için suçun cezasının alt sınırının altı ay ve üzeri olması gerekmektedir (TCK md. 282). Bu nedenle ceza alt sınırı 6 ayın altında olan suçlardan elde edilen menfaat kara para olmamakla birlikte TCK’nın 55. maddesi kapsamında kazanç müsaderesine tabidir. Konumuzu teşkil eden şike suçundan elde edilen menfaat suçun alt limitinin 6 aydan yüksek olması nedeniyle her durumda kara para olmaktadır.
(4) 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kayıtdışı Ekonomi Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT, Ankara, 2001, s. 76
(5) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu 26.09.2004 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, 12.10.2004 tarih ve 25611 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Kanun’un 3 maddesi dışındaki hükümleri 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Yaklaşım / Eylül 2011 / Sayı: 225’te yayımlanmıştır.
Categories: GENEL