VERGİ USUL

VERGİ TEKNİĞİ RAPORUNUN BAZI BÖLÜMLERİ SİLİNEREK MÜKELLEFE TEBLİĞİ USULSÜZDÜR

VERGİ TEKNİĞİ RAPORUNUN BAZI BÖLÜMLERİ SİLİNEREK MÜKELLEFE TEBLİĞİ USULSÜZDÜR

DAVACI : M….. KİMYA NAKLİYAT SANAYİ VE TİCARET LTD.ŞTİ.
VEKİLİ : Av. HACER KARAARSLAN

Adalet Mah. Manas Bulvarı No:39/1 Folkart Towers B Kule K:8 D:16 Bayraklı/İZMİR
DAVALI: İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI(ÇİĞLİ VERGİ DAİRESİ MÜDÜRLÜĞÜ)
VEKİLİ: Av. ……….- İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı- Cumhuriyet Bulvarı No:5/5 Konak/İZMİR

DAVANIN ÖZETİ : Davacı vekili tarafından; şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanan 2013/1-5. dönemlerine ilişkin bir kat vergi ziyaı cezalı ÖTV ile 2013/6-11. dönemlerine ilişkin ÖTV ve tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle bir buçuk kat olarak kesilen vergi ziyaı cezasını ihtiva eden vergi/ceza ihbarnamelerinin; şirketin üretim yaptığı akaryakıt için peşin ödediği ÖTV’yi nakden iade talebinde bulunduğu, yapılan vergi incelemesi neticesi akaryakıt katığının akaryakıta karıştırılabilen ürünlerden olduğu gerekçesiyle iade talebinin yerine getirilmediği, bu hususta dava açıldığı, verilen iptal kararları gereği iadenin yapıldığı, ancak yeniden incelemeye sevk edildiği, yeniden inceleme neticesi dava konusu tarhiyatların tebliğ edildiği, inceleme dönemi (2012-2013 yılları) için 26.11.2015 tarihinde incelemeye başlandığı, 23 ay sonra 20.10.2017 tarihinde VTR ve VİR düzenlendiği, bu durumun VUK 140/6. maddesine aykırı olduğu, raporların değerlendirilmesi aşamasında Komisyonda dinlenilme taleplerinin reddedildiği, ihbarname ekindeki VİR ve belli başlı yerleri kasten silinen VTR’nin e-tebliğ vasıtasıyla tebliğ edildiğinden savunma hakkının kısıtlandığı, incelemenin hak düşürücü süre geçtikten sonra tamamlandığı, eksik inceleme yapıldığı, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, kaldırılmasına karar verilmesi istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Davalı idare vekili savunmasında; davacı şirket hakkında düzenlenen Vergi Tekniği Raporu’nda şirketin 2012-2013 hesap döneminde üretip ÖTV Kanunu’na tabi bir ürün olarak satışa konu ettiği mamülleri nedeniyle ziyaa uğratılan ÖTV için tarhiyat yapılmasının önerildiği, rapora istinaden düzenlenen Vergi İnceleme Raporu’nda ise şirketin Tüpraş’tan taahhütle satın aldığı baz yağların “27.10” tarife pozisyonunda yer alan mamüllerin üretiminde kullanıldığı ve ayrıca söz konusu mamüllerin taşıtların yakıt depolarında direkt akaryakıt olarak kullanıldığı yönünde tespitlerin yapıldığı, anılan raporlar doğrultusunda düzenlenen ÖTV tarhiyatları ile birlikte 13.11.2017 tarihinde e-tebliğ yoluyla tebliğ edildiği, raporların içeriğindeki mahremiyet kapsamına giren bilgilerin kapatılmasının adil yargılanma ve savunma hakkının ihlali olamayacağı, raporların temelini mükellef kurumun ürettiğini iddia ettiği mamüllerin gerçekte ne olduğu ve hangi GTİP numarasına ait olduğunun tespiti oluşturduğu, davacı şirket hakkında başlatılan ÖTV’nin iadesine yönelik sınırlı incelemenin ihbar dilekçesi neticesinde tam incelemeye dönüştüğünden kanuni süresi içerisinde tamamlandığı, tarh zaman aşımı süresi sonuna kadar her zaman inceleme yapılabileceği ileri sürülerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRKMİLLETİADINA
Karar veren İzmir 4.Vergi Mahkemesi’nce, duruşma için önceden belirlenerek taraflara duyurulan 28.06.2018 tarihinde, davacı şirket vekili Av. Hacer KARAARSLAN ile davalı idare vekili Av. ……….. ve Vergi Müfettişi …………..’in geldiği görülerek yapılan duruşmada, taraf ve vekillerinin usulüne uygun olarak açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelenip işin gereği görüşüldü:
Dava; davacı şirket hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanan 2013/1-5. dönemlerine ilişkin bir kat vergi ziyaı cezalı ÖTV ile 2013/6-11. dönemlerine ilişkin ÖTV ve tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle bir buçuk kat olarak kesilen vergi ziyaı cezasını ihtiva eden vergi/ceza ihbarnamelerinin kaldırılması istemine ilişkindir.
Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunmada bulunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 125. maddesinde de, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu kurala bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Mahremiyeti” başlıklı 5. maddesinde, “Aşağıda yazılı kimseler görevleri dolayısiyle, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa edemezler ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamazlar; 1.Vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğraşan memurlar; 2.Vergi mahkemeleri, bölge idare mahkemeleri ve Danıştayda görevli olanlar; 3.Vergi kanunlarına göre kurulan komisyonlara iştirak edenler; 4.Vergi işlerinde kullanılan bilirkişiler. Bu yasak, yukarıda yazılı kimseler, bu görevlerinden ayrılsalar dahi devam eder.” hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun’un 35. maddesinin ikinci fıkrasında ise, Takdir Komisyonu kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re’sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye ekleneceği, 93. maddesinde; tahakkuk fişinden gayri, vergilendirme ile ilgili olup, hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasiyle ilmühaberli taahhütlü olarak, adresleri bilinmeyenlere ilan yolu ile tebliğ edileceği, 108.maddesinde de; tebliğ olunan vesikaların esasa müessir olmayan şekil hatalarından dolayı hukuki kıymetlerini kaybetmedikleri, yalnız vergi ihbarı ile ilgili vesikalarda mükellefin adının, verginin nevi veya miktarının, Vergi Mahkemesinde dava açma süresinin hiç yazılmamış olması veyahut bu vesikaların görevli bir makam tarafından tanzim edilmemiş bulunmasının vesikayı hükümsüz kılacağı düzenlemelerine yer verilmiştir.
Anayasa’nın 36.maddesinde yer verilen iddia ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta ve birbirinden ayrılmaz niteliğiyle de hak arama hürriyetine temel oluşturmaktadır. Hak arama hürriyeti, önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil, aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Savunma hakkının öznesi, suçlanan kişidir. Kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini bilmesi gerekir. Çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır. Savunma hakkının belirtilen şekilde kullanılabilmesi ise; iddia olunan fiile ilişkin tespit ve kanıtların bilinmesine bağlı olarak karşı argümanlar geliştirilerek, aksi yönde tespit ve kanıtların sunulmasıyla mümkündür.
Anılan Anayasa hükümlerinin, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan ve “Hukuk Devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “Hak Arama Özgürlüğü”, “Adil Yargılanma Hakkı” ve “Mahkemeye Başvuru Hakkı” ilkeleri ile doğrudan ilgili olup, sözkonusu temel haklara anayasal bir değer yüklediği açıktır.
Savunma hakkı, Anayasa’nın “Kişinin Hakları ve Ödevleri”ni belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. Felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılmaz nitelikteki “Sav-Savunma-Karar”dan oluşan yargıylagerçekleşmektedir.
Anayasa Mahkemesi, 14.7.1998 günlü ve E:1997/41, K:1998/47 sayılı kararında, Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin, savunma hakkının önemini ve gereğini vurgulayan 6.maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurgulamış; anılan kararda, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir.
Bu düzenlemelere ve kararlara göre; mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeni ile matrah farkının tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren “Takdir Komisyonu kararının”, “Vergi İnceleme Raporunun” veya tarhiyata dayanak alınan “mükellef adına düzenlenmiş Vergi Tekniği Raporunun” ihbarnameye eklenmesinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Bu niteleme karşısında Takdir Komisyonu kararının, Vergi İnceleme Raporunun veya “mükellef adına” düzenlenmiş Vergi Tekniği Raporunun ihbarnameye eklenmemesinin veya kasden silinmek suretiyle eksik bırakılmasının 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 108. maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı olarak mütalaa edilmesine de olanak bulunmamaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; davacı şirket hakkında düzenlenen 20.10.2017 tarih ve 2017-A-2169/9 sayılı Vergi Tekniği Raporu’nda şirketin 2012-2013 hesap döneminde üretip ÖTV Kanunu’na tabi bir ürün olarak satışa konu ettiği mamülleri nedeniyle ziyaa uğratılan ÖTV için tarhiyat yapılmasının önerildiği, rapora istinaden düzenlenen 20.10.2017 tarih ve 2017-A-2169/12 sayılı Vergi İnceleme Raporu’nda ise şirketin Tüpraş’tan taahhütle satın aldığı baz yağların “27.10” tarife pozisyonunda yer alan mamüllerin üretiminde kullanıldığı ve ayrıca söz konusu mamüllerin taşıtların yakıt depolarında direkt akaryakıt olarak kullanıldığı yönünde tespitlerin yapıldığı, anılan raporlar doğrultusunda düzenlenen ÖTV tarhiyatları ile birlikte 13.11.2017 tarihinde e-tebliğ yoluyla tebliğ edildiği, davacı tarafından raporların değerlendirilmesi aşamasında Komisyonda dinlenilme taleplerinin reddedildiği, ihbarname ekindeki VİR ve belli başlı yerleri kasten silinen VTR’nin eksik tebliğ edildiğinden savunma hakkının kısıtlandığı ileri sürülerek, bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İncelenen olayda, dava konusu ihbarnamelerin dayanağı davacı kurum hakkında düzenlenen Vergi İnceleme Raporu’nun mükellef kurumun 2012-2013 hesap dönemi üretim faaliyetlerinin incelenmesi neticesinde düzenlenen Vergi Tekniği Raporu’nda yer alan tespitlerden hareketle düzenlendiği, dolayısıyla dava konusu cezalı tarhiyatların ilgili Vergi Tekniği Raporu’ndan kaynaklandığı, bu hususun, dava konusu döneme ilişkin olarak düzenlenen 20.10.2017 tarih ve 2017-A-2169/12 sayılı Vergi İnceleme Raporu’nun giriş bölümünde de, ilgili kurum hakkında düzenlenen aynı tarihli 2017-A-2169/9 sayılı Vergi Tekniği Raporunda yer verilen tespitlerden hareketle düzenlenmesine rağmen, davalı idarece anılan raporun mahremiyet kapsamına giren bilgileri içeren kısımlarının ihbarnamelerle birlikte tebliğ edilirken kasten silindiği, savunma dilekçesi ekinde eksiksiz olarak dosyaya ibraz edildiğinden savunma hakkının kısıtlanmadığı yönünde beyanda bulunulduğu görülmektedir.
Mükelleflerin kendileri hakkında düzenlenen raporlarda yer verilen hususlara dava yoluna başvurmadan önce erişebilme imkanı sağlanmasının, adli makamlara başvurma hakkının kullanılmasında veya mükellefin ödevlerini yerine getirmesinde ya da dava hakkı kullanılmaksızın idari yollara başvurma haklarının kullanılmasında yani özetle hak arama özgürlüğü kapsamında yerine getirilmesi zaruri olan bir görev olduğu hususu açık olduğundan, bizzat mükellef hakkında düzenlenmiş olan vergi raporlarının vergi mahremiyeti gerekçe gösterilerek eksik tebliğ edilmesi vergi mahremiyeti kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Bu durumda, davacı kurum hakkında düzenlenen ve davacı kurum adına yapılan cezalı tarhiyatların dayanağı olan Vergi Tekniği Raporu tam ve eksiksiz olarak tebliğ edilmeksizin yapılan cezalı tarhiyatlarda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; davanın kabulüne, dava konusu cezalı tarhiyatların kaldırılmasına, aşağıda dökümü yapılan 145,00-TL yargılama giderinin ve karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 1.570,00-TL vekalet ücretinin davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, artan posta gideri avansının kararın kesinleşmesinden sonra Mahkememizce davacıya iadesine, karara karşı tebliğ tarihini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi nezdinde “İstinaf” kanun yolu açık olmak üzere, 29/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
BAŞKAN VEKİLİ
FİGEN ÖZGÜLER
191989
Üye
HİLMİ ŞAHİN
192011
Üye
SERKAN PAMUKÇUOĞLU
195179

Yazımıza ilişkin görüş, eleştiri ve katkılarınızı lütfen bize bildiriniz.