KAVRAMLAR

Vergilendirme Yetkisi Nedir?

Vergilendirme Yetkisinin Tanımı

Vergilendirme yetkisi, devletin ülkesi üzerindeki egemenliğine dayanarak vergi alma konusunda sahip olduğu hukuki ve fiili gücü olarak tanımlanır .(1) Vergilendirme yetkisi devletin mali alandaki en önemli yetkilerinden birisidir.

Çağdaş anlayış, vergilendirme yetkisini devlet egemenliği temeline dayandırmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Vergilendirme yetkisi devletin, ülkesi üzerindeki egemenliğine bağlı olarak, vergi alma konusunda sahip olduğu hukuksal ve fiili güçten kaynaklanmaktadır. Kamu hizmetlerinin görülmesi için gereksinim duyulan malî kaynakların sağlanması amacıyla kullanılan vergilendirme yetkisi, dar anlamda, devletin, kamu gelirlerinden sadece vergi koymaya ilişkin yetkisini, geniş anlamda ise, çağdaş devletin güvenlik, adalet ve eğitim gibi geleneksel görevlerinin yerine getirilmesinin yanında, ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer alanlara katkısının gerektirdiği giderleri karşılamak için gerçek ve tüzelkişilere getirdiği her türlü malî yükümlülüğe ilişkin yetkisini kapsamaktadır. Bu yetkiye dayanılarak, kamu giderlerini karşılamak amacıyla alınan vergi, Anayasa’nın 73. maddesine göre gerçek ve tüzelkişilerin yasalarla belirlenmek koşuluyla malî güçlerine göre yerine getirmek zorunda oldukları bir yükümlülüktür. Devlet bu yolla kamu giderlerini karşılamak için veya malî politikasının gereği olarak piyasa ekonomisinden bütçeye gelir aktarmaktadır.” (2)

Vergilendirme yetkisi devletin zorlama yetkisinin en belirgin halidir. Vergilendirme yetkisi, daha genel olarak, bireylere ve özel kuruluşlara vergi yüklemek ve bunu etkin icra (zorlama) güçleriyle uygulamak yetkisini gerekli kılar.

Dar ve Geniş Anlamda Vergilendirme Yetkisi

Vergilendirme yetkisi dar anlamda, sadece vergi koymaya ilişkin yetkiyi ifade eder. Geniş anlamda ise, devletin kamu gelirlerini karşılamak üzere gerçek ve tüzel kişiler üzerine koyduğu her çeşit mali yükümlülüğe ilişkin yetkiyi kapsar. (3) Vergilerin yanında, resim ve harçlar, bütçe içinde oluşturulan fonlar da vergilendirme yetkisinin birer unsurudur. Geniş anlamda vergilendirme yetkisinin kapsamı içine giren vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin tam bir listesini çıkarmak güçtür. Ancak, geniş anlamda vergileme yetkisi denildiğinde, vergilere ilave olarak, resimler ve harçlarla bütçe içinde oluşturulan fonlar için konulan yükümlülükler, Belediye Gelirleri Kanununda düzenlenen katılma payı, sanayi, ticaret, ziraat odaları ve barolar gibi meslek kuruluşlarına ödenen aidat ve harçlar, televizyon ruhsat ücretleri, bazı temel stokların ürün fiyatlarına yapılan zamlar sonucunda alınan ücretler, Emekli Sandığına, Sosyal Sigorta primleri de kapsama dahil olmaktadır.

Vergilendirme Yetkisinin Kullanımı

Vergilendirme yetkisinin kullanımı, vergilendirme sürecinin aşamalarına göre incelenebilir. Vergi ve vergiden muaflıklar ve istisnalar koyma, bunları değiştirme ve kaldırma yasama organının yetki alanına girmektedir. Vergi tarh ve tahsil işlemleri de idare yetkisinin alanındadır. Bu paylaşım bir anlamda, vergilendirme yetkisinin devletle yerel idareler arasında bölüşülmesini ifade etmektedir (4).

Vergilendirme Yetkisinin Uygulama Alanı İle İlgili İlkeler

Vergilendirme yetkisinin uygulama alanı itibariyle belirlenmesindeki ilkeler:

1. Kaynak İlkesi

Bu ilkede vergilendirmeye esas olan konu, gelirin doğduğu yer veya geliri doğuran olayın meydana geldiği yerdir.

Kaynak ilkesini uygulayan devletler, sadece kendi ülkelerinde doğan geliri vergilendirirler, gelirin sahibi kim olursa olsun ayırım yapmazlar. Diğer bir ifade ile, vergi alma yetkisi, gelirin doğduğu ülke devletine ait olmaktadır.

Kaynak ilkesinin esas alınması, vergi yükümlüsünün sadece yurtiçi gelirlerinin vergilendirilebileceğini gösterir ve bu durum dar yükümlülük olarak adlandırılmaktadır.

2. İkametgâh İlkesi
İkametgâh ilkesinde kişiler, ikametlerinin vergileme yetkisine sahip olan devletin mülki sınırları içerisinde olması nedeniyle vergileme konusunu oluşturur. Bu durumda bulunan herkes tüm ekonomik kazançları dolayısıyla vergilendirilmektedir. Vergilendirme yetkisi, kaynak ilkesinin tersine kişinin ikamet ettiği ülke devletine ait olmaktadır.

İkametgâh ilkesi, yirminci yüzyılda ekonomi ve maliye kuramında beliren yeni düşünce ve görüşlerin bir sonucu olarak doğmuş ve gelişmiştir. Buna göre, yükümlülerin mali güç veya ödeme güçleriyle orantılı bir şekilde vergilendirilmeleri gerekmektedir. İktidar ilkesinin gereği olarak, gelirin elde edildiği faaliyet ve kaynak önemli değildir. Önemli olan, bir kişinin çeşitli kaynaklardan elde ettiği kazanç ve iratların toplamıdır. Bu açıdan kişinin gerek yurt içi ve gerekse yurt dışı kaynaklardan elde ettiği gelirler arasında bir ayrım yapılmaz; her iki gelir çeşidi yükümlünün vergi ödeme gücünü eşit şekilde yansıttığı için, birlikte vergilendirilmektedir.

İkametgâh ilkesine dayanan vergilendirmede yükümlülüğün kapsamı, hem yurt içi gelirlerin hem de yurt dışı gelirlerin vergilendirilmesi şeklinde olmakta ve bu da tam yükümlülük olarak adlandırılmaktadır.

3- Uyrukluluk İlkesi

Devletin ülkesi dışında kullanacağı yetkiler bu devletin kamu gücünün bir bölümünü ya da tümünü ülkesi dışına taşıması ve orada bir takım konularda fiilen egemen olmasını gerektirmektedir. Devlet kendisine hukuksal bağlarla bağlı bulunan kişiler üzerinde de kamu gücünü oralara kadar götürmeden ülke dışında bir takım yetkilere sahip olmayı sürdürmektedir. Devletin ülkesi dışındaki bu kişisel yetkisinin kaynağı uyrukluluk bağıdır.

Uyrukluk ilkesine göre vergilendirme, vergilendirme yetkisini kullanan devletin kişisel egemenliği altındaki vatandaşlarının dünya çapındaki gelir ve servetlerinin vergilendirilmesidir. Bu ilke, bugün çok az ülke tarafından uygulanan, yardımcı bir ilke niteliğindedir. Örneğin Meksika, Filipinler, Amerika Birleşik Devletleri, bu ilkeyi kaynak ve ikamet ilkeleri ile kaynaştırmış durumdadırlar.

Günümüzde birçok ülkenin vergi sisteminde kaynak ve ikametgâh ilkeleri değişen ağırlıklarda birlikte uygulanmaktadır. Sermaye ihraç eden gelişmiş ülkeler sermaye gelirlerinin vergilendirilmesinde ikametgâh ilkesini, sermaye ithal eden gelişmekte olan ülkeler ise kaynak ilkesini tercih etmektedir. Ancak gelişmekte olan ülkeler yabancı sermayeyi özendirmeye yöneldikleri ölçüde kaynak ilkesinden vazgeçip, ikametgâh ilkesini kabul edebilirler, diğer taraftan genellikle dolaylı vergiler ve emlak vergileri alanında mülkilik ilkesi uygulanır. Dolaysız vergiler ve veraset vergileri alanında ise şahsilik ilkesine yer verilmektedir.

 

Kaynak:

(1) Mualla Öncel, Ahmet Kumrulu ve Nami Çağan, Vergi Hukuku, Turhan Kitabevi, Anakar, 2008, s. 33.

(2) Anayasa Mahkemesi, 1997/62 E., 1998/52 K. (RG: 20.10.2000,24206)

(3) Öncel ve diğerleri, a.g.e., s. 33.

(4)  Nami ÇAĞAN, “Vergilendirme Yetkisi”, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 1982 I. Baskı.